Dr. Halil Fikret Kanad kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi: (1892-1974) Makedonya’da Manastır’ın Serfice kasabasında doğmuştur. İlköğretimini Serfice’de yapmıştır. 1903 yılında Serfice’de açılan Sanat Mektebine girmiş, 4 yıl sonra buradan ayrılarak, Manastır İdadisine nakletmiş ve 1910 yılında mezun olmuştur. 1910 yılında, Bakanlığın açtığı, her ilden iki idadi mezununu Avrupa’ya gönderme yarışma sınavını kazanarak, Felsefe öğrenimi görmek üzere, Avrupa’ya gönderilmiştir. Berlin ve Leibzig Üniversitelerinde okumuş ve 1917 yılında Leibzig Üniversitesi’nden doktora derecesiyle mezun olmuştur.
1917’de önce Bakanlıkta “Müşavirlik Kitabeti ve Tercümanı” olarak çalışmış, sonra İstanbul-Kandilli, Erenköy ve Selçuk Hatun Kız Liselerinde “Fenn-i Terbiye ve Malûmat-ı Ahlâkiye” öğretmenliği yapmış, Bakû Üniversitesi’nde 3 yıl Psikoloji ve Pedagoji dersi vermiş ve 1926 yılında Konya’da açılan Ortaöğretmen Okuluna, Pedagoji öğretmeni olarak atanmıştır.
Bu okul Ankara’ya nakledilince, onun girişimleri ile, bu okulda Pedagoji bölümü açılmış ve bu bölümün yıllarca başkanlığını yapmıştır. 1936-1939 arası Tâlim ve Terbiye Kurulu Üyeliği yapmış ve daha sonra eski görevine dönmüş ve 1956 yılında emekli olmuştur.
Dr. Halil Fikret Kanad, bu okulda Pedagoji ve Pedagoji Tarihi derslerini okutmuştur. 1926 yılında Baku’da basılan 2 ciltlik “Terbiye ve Tedris Tarihi”, 1930’da Türkiye’de de yayımlanmıştır. Daha sonraki baskıları “Pedagoji Tarihi” adıyla çıkmıştır. 1937 yılında da yine 2 ciltlik “Pedagoji” kitabını çıkarmıştır. Bu kitabın 1951 ’e kadar 8 baskısı olmuş, kitap, o yıllarda bütün öğretmen okullarında ders kitabı olarak okutulmuştur. Bunlardan başka, Halil Fikret Kanad’ın Coğrafyanın Tedris Usulü, Geothe, Milliyet ideali ve Topyekûn Millî Terbiye, Ailede Çocuk Terbiyesi, Terbiye Sosyolojisi gibi kitapları vardır.
Dr. Halil Fikret Kanad’ın mücadeleci bir kişiliği vardı. Öğretmen Okullarında “Pedagoji” ve “Pedagoji Tarihi” dersleri 1952’de kaldırılınca buna sert tepki gösterdi. Çeşitli toplantılarda ve dergilerde, yapılan işin yanlışlığını göstermeye çalıştı. Bu tartışmalarda haklı olanların hakkını teslim etmek büyüklüğünü de gösterdi. Kendisine yapılan eliştirilerden de yararlanarak, eserlerinin daha sonraki baskılarında, bunları düzeltme çabasında bulundu.
Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümü’nün kurucusudur. 20 yıldan fazla bu bölümün başkanlığını yapmıştır. “Ahlâkî Karakter” ve “Ulusal Eğitim” konularında büyük bir duyarlığa sahipti.
Gazi Eğitim Enstitüsü’nün açıldığı yıllarda okulun Müdür Yardımcısı idi. O zaman okulda öğrenci örgütü kurarak “demokratik eğitim” uyguladığını derslerde-biraz da övünerek-anlatırdı.
Pedagoji bölümünde okuduğumuz yıllarda (1953-1955) “Pedagoji” dersinin yerine “Eğitim Psikolojisi” dersi konmuştu. Bunu, biz bilmiyorduk. O, bize, eski alışkanlıkla yine “Pedagoji” okutmuştur.
Okuduğumuz kitap, kendisinin iki ciltlik Pedagoji kitabı idi. Bu kitabın birinci cildini, ilk sömestirde; ikinci cildini de ikinci sömerstirde okuturdu. Derslerinde eski pedagoji ile yeni pedagoji arasındaki farkı sık sık tekrar ederdi. Yeni Pedagoji’nin bir deneysel Pedagoji olduğunu söylerdi. Eski Pedagoji, normatif pedagoji, yani kurallara bağlı pedagoji idi. Bununla, deneylere bağlı bir kitap yazmış olduğunu söylemek isterdi. Zaten, kendi kitabının tam adı da “Deneysel Pedagoji” idi.
İlk derste bize, “Pedagojinin Tarihî Tekâmülü ve Pedagoji İlmi” başlıklı bir konu anlattı. Bu dersin notları önünde idi. Anlatırken ara sıra buna bakıyordu. Bir süre sonra, bu notları 12 sayfalık bir broşür halinde bastırarak sınıfa girdi. Bu kitapçık, “Deneysel Pedagoji” adlı kitabının aynı boyut ve puntoları ile bastırılmıştı. Üzerinde “Pedagojinin Tarihî Tekâmülü ve Pedagoji İlmi” başlığı vardı. Başlığın altında özet niteliğinde şu yazı yer alıyordu: “Avrupa Üniversitelerinde ve öğretmen yetiştiren müesseselerde müstakil ve ehemmiyetli bir bilim sayılan pedagojinin Türkiye’de bilim olarak tanınmamasını ve öğretmen okullarından kaldırılmasını ben bir türlü anlamıyorum.”
Bu broşürü bize dağıttı ve “Deneysel Pedagoji” adlı ders kitabımızın en başına yapıştırmamızı istedi. Bu broşür, böylece, kitabına eklenen bir konu olmuştur. Böyle olduğu halde, kütüphanelerdeki kitap kataloglarında ayrı bir kitap gibi gösterilmiştir.
Dr. Halil Fikret Kanad, bu broşürde sözlerine, “Ben 25 yıldan beri okuttuğum pedagoji derslerinde bu konuya hiç temas etmemiştim.
Çünkü, 200 yıldan beri Avrupa Üniversitelerinde okutulan ve ilmî karakterinden asla şüphe edilmeyen bir ilmin, ilmi mahiyeti hakkında fikir yürütmeyi yersiz ve zaman bakımından lüzumsuz buluyordum” diye başlamıştır. Daha sonra, olayları açıklayarak, “öğretmen okullarımızın müfredatından bu dersi çıkarmak ve bunun yerine, pedagojinin küçük bir bahsini teşkil eden eğitsel psikoloji dersini koymak gibi bir gayretkeşlikle ve affedilmez bir ilmî hatada bulunmuşlardır.” demiştir.
Savunmalarım, Alman pedagoglarından F.Schneider’in 1953’te çıkan “Terbiye İlmine Giriş” adlı eserine dayandıran yazar, daha sonra, tıp ile pedagoji arasındaki benzerliğe dikkat çekmektedir. Tıp, birçok bilimlerden yararlanarak, “hasta” ve “sağlam” insan üzerinde durur. Pedagoji de birçok bilimlerden yararlanarak, “genç neslin eğitimi” üzerinde durur. Tıbbın bir bilim olduğundan şüphe edilmediği halde, pedagojinin bilim olduğundan şüphe edilmesine bir anlam veremez ve Prof. F. Schneider’den şu sözleri aktarır: “İlim perdesi altında, bu gibi
sathi araştırmalardan çıkarılan acele ve sübjektif hükümleri, genç pedagoji ilminin hastalıkları gözü ile hoş görmek icabeder.”
Ona göre, pedagojik karakteroloji, pedagojik antropoloji, pedagojik sosyoloji ve pedagojik psikoloji, pedagojinin birer yardımcı birimidir. Pedagojik psikolojinin “pedagoji” demek olduğu iddiası ve öğretmen okulu programlarında bu yolda değişiklik yapılması, affedilmez ilmî kusurlarımızdandır.
Dr. Halil Fikret Kanad, bu savunma yazısını şöyle bitirmiştir.
“Biz, aile terbiyesini yaymak ve terbiye işlerimizi bir düzene, bir sisteme bağlamak maksadıyla, kız okullarının bile, programlarına aile terbiyesi derslerinin konulmasını zaruri gördüğümüz devirde, öğretmen okullarımızdan terbiye derslerinin kökünden kaldırılması, cidden düşündürücü bir olaydır.”
Yazar, 1954 yılında “Yeni Okul” dergisinde ve daha sonra “Köy ve Eğitim” dergisinde aynı konu ile ilgili yazılarını sürdürdü. (Yeni Okul dergisinde çıkan yazısı dolayısıyla Nevzat Ayasbeyoğlu’nun yazdığı yazıya verdiği cevabı “Nevzat Ayasbeyoğlu” kısmında açıkladık).
Dr. Halil Fikret Kanad, “Pedagoji” derslerinde “anlatma” yöntemi kullanırdı. Fakat, bu, tam bir “anlatma” değildi. Arada sırada sorular sorar, eski derslerle yeni dersler arasındaki bağı, bu suretle bize buldurmaya çalışırdı. Bu, aynı zamanda, geçmiş dersleri bizim iyi öğrenip öğrenmediğimizi kontrol etmeye yönelikti. Sınav sorularını kompozisyon şeklinde sorardı. O yıllarda testler yavaş yavaş yaygınlaşmaya başlamıştı. Diğer öğretmenlerimiz test uygularken, Dr. Halil Fikret Kanad, kompozisyon şeklini tercih ederdi.
“Pedagoji Tarihi” derslerinde başka bir yöntem uyguluyordu. Kitaptaki eğitimcilerin her birini ayrı bir öğrenciye ödev olarak veriyordu.
Ders kitabı dışına çıkarak, çeşitli kaynaklardan hazırlayan öğrencileri takdir ederdi. Yalnız, eğitimcilerden H. Pestalozzi konusunun anlatılmasını kimseye bırakmazdı. Bunu, kendisi yapardı, O, Pestalozzi’yi eğitimcilerin en büyüğü sayardı. Bunu, sınıfta anlatmaktan büyük bir zevk duyardı.
Sorumlu öğrencinin dersi anlatmasından sonra, sınıfta bir tartışma açardı. En sonra da, konuyu kısaca derler, toparlar ve öğrencinin başarısını değerlendirici birkaç söz söylerdi.
Dr. Halil Fikret Kanad, “eğitimde iş ilkesi”ne bağlı idi. Bunun için, eğitimciler içinde en çok H. Pestalozzi’ye hayrandı. Onun fikirlerini ve kişilik özelliklerini sınıfta büyük bir takdirle açıklardı. Onun açıklamaları, öğretmen adaylarını büyük ölçüde etkilerdi. Ülkemizde 1890’lardan itibaren ortaya çıkmaya başlayan “yeni okul” hareketlerinin 1935’te fikir düzeyinde olgunlaşmasında onun ve eserlerinin de katkısı olmuştur. “Pedagoji” adlı kitabında da, öğretmenin köyde başarılı olmasını sağlayan bazı ilkeleri açıklamıştır. O, bu tutum ve davranışı ile, eğitimde Meşrutiyet döneminden beri gelen eğitim anlayışında düşünsel düzeyde bir ivme kazandırmış, öğrencileri, o sırada yeni kurulmakta olan Köy Enstitülerinin müdür ve öğretmenliklerini üstlenmişler; aynı meslek ruhunu buralarda yaşatmaya çalışmışlardır.
Dr. Halil Fikret Kanad, ilk görevini İstanbul’da Kız Lisesinde “Pedagoji” dersi öğretmeni olarak yapmıştır. İleride bir anne olacak kimsenin çocuk eğitimi konularında bilgi sahibi olmalarını sağlamak için, kız okullarına “pedagoji” dersi konmasını her fırsatta önermiştir. Fakat, bu, bir dereceye kadar, ancak Kız Meslek Liselerinde mümkün olabilmiştir.
İlk yazısı, 1918 yılında, “Ahlâkî Seciye” (Ahlâkî Karakter) üzerine, Sâtı Bey’in çıkardığı “Terbiye” adlı derginin 5. sayısında yayımlanmıştır. Daha sonra, birçok dergilerde yazıları çıkmıştır. “Pedagoji Tarihi” ile “Muasır Terbiye Ülküleri ve Terbiyede Yenilikler” adlı kitaplarında dünyadaki belli başlı eğitim akımlarını tanıtmıştır. İkinci kitaptaki konuların bir kısmı, birinci kitabın daha sonraki baskılarına da girmiştir.
Dr. Halil Fikret Kanad, 1944’te E.Burger’in “İş Pedagojisi” ve 1953’te G. Kerschensteiner’in “Karakter Kavramı ve Terbiyesi” adlı değerli eğitim kitaplarını Türkçeye kazandırmıştır. Bu dönemde, bu kitaplar, öğretmen adaylarının, özellikle Pedagoji bölümü öğrencilerinin en çok okuduğu kitaplar olmuştur.
Kaynak: Öğretmen Yetiştirme Açısından Türkiye’de Eğitim Bilimleri Tarihi Üzerine Bir Araştırma, Cavit BİNBAŞIOĞLU, Milli Eğitim Basımevi, 1995
One Comment »