Clement kimdir? Hayatı ve eserleri

kihaes 05/02/2014 0

Clement kimdir? Hayatı ve eserleri: Clement, Patristik  felsefenin  olgunluk  dönemi  veya  Altın  Çağı’nın  ilk  önemli  filozofu,  Titus  Flavius Klemens ya da  İskenderiyeli Clement’tir. 150-219 yılları arasında yaşamış olan Clement aklı  inanca, felsefeyi  dine  tabi  kılan ve daha sonra Aziz Augustinus ve Aziz Anselmus’ta ön plana çıkacak  olan credo ut intelligam (anlayabilmek için inanıyorum) tavrının ilk örneğini gözler önüne sermişti. Hıristiyanlığa  sonradan  dönen  Clement,  aslında  dönemin  en  önemli  entelektüel  merkezi  olan İskenderiye’de  daha  ziyade  Platonik  felsefe  üzerinde  yoğunlaşmış  bir  teolog  idi.  Başka  bir  deyişle, Hıristiyan  dinini  ve  bilgeliğini  en  iyi  ve  en  doğru  bir  biçimde  ifade  etmek  için Yunan  felsefesinin sağladığı  araçlardan  yararlanma  yolunu  seçmişti.  Bu  açıdan  bakıldığında,  Clement  felsefeyi  küfür sayan, onu dünyaya şeytanın soktuğuna inanan diğer bazı Kilise Babalarının aksine, Yunan felsefesine büyük  bir  sevgi  ve  hayranlık  beslemiş  ve  felsefenin  bütünüyle  ilahi  bir  ürün  olduğunu  söylemişti; felsefe, bilgeliği tüm kavim ve uluslar için parlayan Tanrının inayetinin bir sonucu ya da lütfudur.

Clement’in  benimsediği  felsefe  anlayışı,  aslında  senkretik  ya  da  eklektik  bir  felsefe  anlayışını temsil  etmekteydi;  Stoacı  etik, Aristotelesçi mantık  ve  Platoncu  bir metafizikten oluşan  bir  eklektik felsefe görüşü, onun  ihtiyacına fazlasıyla uygun düşmekteydi. O,  felsefeye olumlu bir değer biçse de Yunan  felsefesini  Hıristiyanlık  için  sadece  bir  hazırlık,  Yunan  dünyasının  vahye  dayalı  din  için eğitilmesi  olarak  gördü.  Felsefe,  onun  gözünde,  yalnızca  Hıristiyanlık  için  bir  hazırlık  değil  fakat Hıristiyanlığın  anlaşılmasına  katkıda  bulunacak  bir  yardımcıydı. Çünkü  yalnızca  inanan  ve  anlamak için hiçbir çaba göstermeyen kişi, bir adamla kıyaslandığında, tıpkı bir çocuğa benzer. Clement’e göre, tıpkı vahiyle uyumlu kılınamayan bilimin, spekülasyon ve akılyürütmenin doğru olamaması gibi, körü körüne inanç veya salt pasif bir biçimde kabulü de istenmeyen, ideal olmayan bir şeydir.

Gerçekten de Yahudi hukuku ve peygamberlerini İncil’e bir hazırlık olarak değerlendiren Aziz Paul gibi, Clement de Hıristiyanlığı Platonik felsefeyle Eski Ahit’in her yönden bir devamı olarak gördü. Bu yüzden  dünyadan  ve  etten  vazgeçtikleri,  şeytandan  uzak  olmaya  karar  verdikleri  için  felsefeden vazgeçmelerini  gerektirecek  hiçbir  neden  bulunmadığını  söyleyen  eğitimli  Hıristiyanları  savunma amacı  güttü.  Gerçekten  de  Kilise  içinde  hemen  herkesin  felsefecilere  kuşkuyla  baktığı,  ortodoks Hıristiyanların  kurtuluş  için  imanın  fazlasıyla  yeterli  olduğuna  inandıkları,  felsefenin  şeytanın  icadı olduğunu söyledikleri bir sırada, felsefede, ilahi hakikatin, bulanık bir biçimde de olsa yer aldığını öne sürdü. Platon’un Tanrının aşkınlığına, Tanrıya son çözümlemede benzer olmak durumunda olan ruhun nihai  hedefinin  Tanrı  görüsü  olması  gerektiğine  ilişkin  kavrayışlarının  Hıristiyan  inancına  ayırt edilemezcesine benzediğini düşünüyordu. Stoacılar duygu ve tutkulara yönelik terapi ve mutlak ahlaki hakikatlere dair görüşleriyle kendisinin inandığı pek çok şeyi ifade etmekteydiler. Clement, bu yüzden, Philon’un  da  etkisiyle, gerçek  felsefenin  insan  zihnini  teolojiye  hazırladığına kanaat getirdi  ve  bunu herkese göstermeye çalıştı. Clement, işte bu çerçevede, kurgusal veya spekülatif düşünen aklı teolojinin hizmetine koştu, onu Hıristiyan  teolojisinin sistemleştirilerek geliştirilmesi  işinde kullandı. Yine de  imanı hakiki bilgeliğin tek  yolu  olarak gören Clement, Tanrı konusunda olumlu  bir  bilgiyi  reddetti. Bu  anlamda o, Ortaçağ felsefesinde  daha  sonra  çok  kullanılacak  olan  negatif  teolojinin,  via  negativanın  ilk  örneğini  verdi. Başka bir deyişle, Clement’e göre, biz Tanrının ne olduğunu hiçbir zaman bilemeyiz fakat yalnızca ne olmadığını  bilebiliriz.  O,  örneğin  bir  cins  ya  da  bir  tür  değildir;  yine  o,  deneyimlediğimiz  ya  da kavrayabildiğimiz her şeyin ötesinde olmak durumundadır. Tanrıyla ilgili olarak, bize biraz da Platon ve Plotinos’u  anımsatan bir biçimde  konuşan Clement’a göre,  biz  insanların Tanrıya  iyilik, güzellik, kadir-i  mutlaklık,  mutlak  bilgi  benzeri  sıfat  ya  da  yetkinlikler  yüklememiz  çok  doğaldır;  bununla birlikte, bu sıfat ya da yetkinliklerin, biz onların kavramlarını kendi duyu dünyamızdan hareket ederek kurduğumuzdan dolayı, Tanrı için yetersiz kalıp, geçerli olamayacağının unutulmaması gerekir.

Kaynak: Felsefe Tarihi, Ahmet Cevizci

Yorumlar kapalı.