Alecsandri, Vasile kimdir? Hayatı ve eserleri

kihaes 12/22/2021 0

Alecsandri, Vasile kimdir? Hayatı ve eserleri: On dokuzuncu asrın büyük Rumen şairlerinden; 1819 yılında Moldavyada Bacau şehrinde doğmuştur. 1834 den itibaren beş yıl Paris te tahsilde bulunduğu sırada Fransız romantiklerinin renk dolu, hayâl dolu, ümid dolu edebiyatı ile beslenmiştir. Memleketine şair olarak dönmüştür. Hayran olduğu şarkın incisi İstanbula beş defa gelmiş, uzunca müddetler kalmış, güzelliklerini tatmış, şiirlerinde tasvir etmiş, hatta aşkını İstanbula gömmüştür.

Alecsandri (Aleksandri) İstanbul’u
ziya­rete ilk defa Ağustos 1845 de gelir Tuna üze­rinde Galati’den bindiği
vapurda Fransız res­samı Doussault ile tanışır, birlikte Büyükşehre inerler.
Şair burada üç ay kadar kalır, kendi ifadesine göre «81 gün». İstanbul onu
fethetmiştir: 14 Ağustos akşamı saat 7 de Boğaza giren vapurundan seyrettiği
güzellikleri seyahat defterine şöyle kaydeder:

‘Tarabya, Arnavutköy. Yeniköy semt­leri
tamamen şarklı olan uslubundaki yeni­likle, rengârenk boyanmış evleri ve koyu
ye­şil çamların süslediği büyüleyici bahçeleri ve insanı hayran ediyor. İnsan
görmeye, duymaya doyamıyor… Ya Boğaziçinin manzarası… İki veya daha fazla
direkli gemilere benzeyen camileri… denizde dolaşan binler­ce sandal ve kayık…
Avrupalıların bilmedik­leri o teshir edici şark havası… Bu manzara hakikaten
hayalimde canlandırdıklarımı kat kat aştı. İstanbul gerçeğin hayal üzerine elde
ettiği en muazzam ve en parlak zaferi­dir.’

İstanbula bu hislerle giren
Alecsandriye önceden tavsiye edilen Dr. Edvard Dikson refakat eder. Sarayları,
camileri. Kiliseleri, pazarları onunla gezer. İstanbula mahsus renk âlemini,
gecelerinin füsunlu havasını, denizin sihrini içine o zaman sindirir.

Bu ikameti sırasında Alecsandri
bir müddet Büyükadada kalır (20 Ağustos – 10 Eylül). Yanında dostu ressam
Lucain de bulunmaktadır. Giacomo’nun – (Boğdandan ge­lip yerleşmiş bir İtalyan)
– otelinde tuttukları odadan İstanbula, Asya kıyılarına ve diğer adalara «şâhâne
bir görüş» vardır. Şair Marmaranın oynak sularını seyretmeğe doyamaz ve zarif
şiirler kaleme alırken arkadaşı Lu­cain de resim çizmektedir. Bir ara Aya Yorgi’ve
eşeklerle çıktıklarını anlatan şair, Büyükadadaki ikametine son vermek mecburi­yetinde
kalır; hastalanmıştır ve öylesine ki bilâhare bu hususta az kalsın ölecektim
diye yazar. Büyükadadan İstanbula indiği günler bayram şenliklerine rastlar.
Şair Üsküdara geçer ve eğlenen İstanbul halkını seyreder.

Bütün bu mâcerâ şairin bilâhare
yazdı­ğı birçok şiirlerinde görülmekte ise de Büyükşehrin havasını, kokusunu,
ahenk ve füsununu daha sonraki yazılarında verecektir. 1846 yılında sevgilisi
Elena Negri he­kimlerin tavsiyesi ile sıcak iklimlere, İtalya’ya tedaviye
gider. Bu ayrılık Alecsandri’ye çok dokunur; dayanamaz, memuriyetinden istifa
eder ve Haziran 1846 da deniz yolu ile ikin­ci yolculuğuna çıkar. İtalya’ya
Elena Negrinin yanına gitmektedir. İstanbula inince bu­rada bir müddet kalmaya
karar verir, üç ay kalır. Temmuzda kendisine Bursada raslamaktayız. Sevgilisi
için yazdığı: «Sevimli Meleğim» adlı şiirinin altında Bursa kayıtlı­dır.
Ağustos ayında İstanbula döner ve bura­da sevgilisine ikinci bir şiir, «Saadet
Şarkı­sı» nı yazar. Zarif, içli bir parça olan «Bo­ğazın Balıkçısı» adlı güzel
şiirini de tahmin edildiğine göre o zaman yazmıştır.

Alecsandri Eylül ayı içinde İstanbul’dan
Venediğe hareket eder. Burada sevgilisini bulur. Sonbaharın harikulâde
günlerini be­raber geçirdikten sonra kış yaklaşınca Sicil­ya adasına geçerler,
Palermoya yerleşirler. Fakat Elena Negri beklenilen şifâyı bura­da da bulmaz.
Nisan ayında ailelerinin yanı­na dönmeye karar verirler.

Deniz yolu ile yapılan yolculuk
sonuna yaklaştığı sırada, İstanbul açıklarında, Büyükada önünde Elena Negri
amansız hastalığı yenemeyerek hayata gözlerini kapar. Alecsandri aşkını
İstanbula gömer. Sevgilisi­ni Beyoğlu Rum Kilisesinin avlusuna soğuk mermerin
altına terk eder. Kalan iz, bir taş üstündeki şu yazılardır;

Elena Negri

Moldavia

4 Mala 1847

Kabristan Caddesinde olduğu
kaydedilen bu kilisedeki hazin cenaze merasiminde, ace­le olarak çağrılan Elena Neğrinin kardeşi Costache Negri, kızkardeşi Zulnia
ve hizmetçileri de bulunur. Bu acı hadiseden sonra Alecsandri derhal memleketine
döner.

Alecsandri coşkun mizaçlı bir tiptir. Fransanın hürriyet,
müsavat fikirleriyle bes­lenmiş, bu mefhumların âşıkı ve fedâisidir.

1848 İhtilâli Fransada patlak verir ver­mez
(22-24
Şubat), hızla
Avrupayı baştan ba­şa sarmış, Eflak ve Bağdad (Romen Eyalet­leri) gelip
dayanmıştı. Osmanlı himâyesinde olan bu eyâletlerin aydınlan ihtilâli bir fır­sat
bilerek milli emellerin tahakkukunu dü­şünmüşler ve işgal kuvveti olarak
bulunan Ruslara karşı
ayaklanmışlardır. Avrupa te­mâlarını çınlatan hürriyet nidâlarına burada milli
ve içtimai acüarın sesi de katılmıştı.

Alecsandri bu sırada soğuk
algınlığın­dan yatmaktadır. Pariste olup bitenlerden kendisini haberdar eden
dostu Balcescu mek­tubunda: «Büyük Fransa ayaklandı, insanlı­ğın hürriyeti
kurtarıldı» demekte ve Alecsan­dri ve arkadaşlarım harekete dâvet etmek tedir.

Paraya doymayan, halkı sömüren,
mil­leti hürriyetsizlik içinde inleten memleketi soyup soğana çeviren Prense
karşı Romen aydınları da baş kaldırmışlardı. Toplantılar tertiplenir,
caddelerde Alecsandrinin o an için yazdığı «Uyan» marşı çalınmaktadır.

Toplantılara bir müddet göz yummuş
olan
hükümet
yasaklarını koymakta gecikmez, münevverlerden ele başıları olarak tanı­nan on Üç gönç yakalanır, zincire vurulup
hapse atılır. Bir müddet sonra da içlerinden on biri İstanbula gönderilmek
üzere Galati’de Osmanlı makamlarına teslim edilir. Ruslar ise bu hâdiseleri
istismar ederek memleketi is­tilâya koyulunca Hürriyet savaşçıları firar et­meye
başlarlar. Alecsandri de Translivanyaya geçer ve 1846 Kasımında Par ise ulaşır.
Burada ilk yaptığı şey İstanbul’da bulunan ton Chica ile teması temin etmek
olur, lon Ghica daha 17 Mayıs 1848 de İhtilâl Komi­tesi tarafından İstanbula
temsilci olarak gönderilmişti, (t. Chica Türkiyede 10 yıl da­ha kalmış ve
1854-1859 yıllarında Sisam Ada­sı beyi olmuştur B.: Ghica, lon).

Pariste Alecsandri Fransa
Müessisler Meclisinin çok üeri gelenleri ile görüşmeler yapmakta diğer mülteci
ırkdaşları ile Kurtuluş Komitelerim genişletmektedir. Bu sırada Rusların
Eflak-Buğdana asa­yişi temin bahanesiyle asker sokmuş olmaları keyfiyeti
üzerine Istanbulda görüşmeler ya­pılmaktadır. Alecsandri Pariste tâkib etmek­te
olduğu kurtuluş propagandasını daha iyi yürütebilmek gâyesiyle bu görüşmeleri günü gününe
öğrenmek için ton Ghica ile devamlı olarak mektuplaşmaktadır. O devirde Mar­silya
– İstanbul arasında ayda Uç defa munta­zam vapur seferleri sayesinde bu
haberleş­me mümkün olmaktadır. Pariste yayınlanan mülteci romen neşriyatından ‘Albüm
Moldo-Valaque’ ise Osmanlı erkânı ileri gelenlerine, paşalara ve sefirlere
dağıtılmak üzere gönderilmektedir.

(İstanbulda ki Rus Sefiri, Romen
mülte­cilerinden çoğunu Bursaya sürdürdü).

Alecsandri mektuplarında lon
Ghlca’nın İstanbul’dan ayrılmamasını istemektedir. Ni­san 1849 da Parise yeni
mültecilerin gelmesi ve Komite faaliyetlerinin yeni gelenlere dev­redilmesi imkânının bulunması
Üzerine Alec­sandri
5 Nisan 1849 da vapurla İstanbula ge­lir. Burada lon Ghica’dan başka babası, Cos­tache Negri ve daha birçok mülteci
bulun­maktadır.

Bu ikameti sırasında Alecsandri, İhtilâ­lin ilk günlerinde İstanbula getirilenlerden Gigore Romalo’nun ölümüne şahit olur. Hap­se atıldığı zaman Prensin muhafızları tara­fından başı dipçikle yarılmış, kaburga ke­mikleri ezilmiş olan bu genç idealist tedavi edilmediği için verem olmuş ve 29 yaşında iken Beyoğlu Fransız Hasta hanesinde 31 Ma­yıs 1849 da hayata gözlerini kapamıştı. Bu hazin olan «Gr. Romalo’nun mezarında» adı­nı taşıyan ve İstanbulda yazılmış olan şiirin konusunu teşkil eder.

Alecsandri İstanbul’da Temmuz ayının sonlarına kadar kalır ve gene deniz yeliyle Parise döner.

Paristeki mülteciler ile İstanbul’dakiler
arasındaki
devamlı mektuplaşma neticesinde Türklerin himâyesinde olarak Romen eyalet­lerinin
birleştirilmesini teinin için tek komi­te halinde çalışılmaya karar verilir. Alecsan­dri telkin ettiği büyük itimada lâyık
olarak gerek
İstanbul gerekse Paristeki mültedler tarafından 5 kişilik komiteye âza seçilir.

Ağustos 1849 da Macar İhtilâlinin bastı­rılması bütün mülteciler gibi Alecsandrl’yi de ümitsizliğe düşürür. Her türlü faaliyetten vazgeçen şair parasız kalır, babasının da ıs­rarları üzerine istemeye istemeye memleke­tine döner.

Ruslar romen eyaletlerinden çekilmiş
Osmanlı Hükümetinin tasvib ettiği Prensler iş başına geçmiştir. Fakat ihtilâl
ruhu sön­memiştir. Aydın gençler İse işlerden uzak tutulmaktadır. Alecsandri teselliyi
edebiyat­ta bulur İstanbul’da kalmış olan dostu ton Ghica‘ya mektup yazmakta
devam eder, hat­tâ çıkaracağı dergi için ondan yazı da ister Alecsandri için İstanbulun hatıran
iki bakımdan önemlidir: İlk aşkını sinesinde sak­layan mukaddes bir toprak;
hürriyet aşkına da sahne olmuş bir siyaset merkezi.

1851 de Pariste kalan
mültecilerden Balcescu memlekete döneceğini ve İstanbul’a da uğrayacağını kendisine
bildirdiği zaman Alecsandri ona Elena Negrinin mezarına git­mesini ve bir demet
çiçek koymasını iste­mekle (ki Balcesu bunu yapmıştır). İstanbula olan
bağlılığını bir kere daha ispat eder.

Kırım harbi yıllarında Alecsandri
tek­rar İstanbula gelir. Pariste açılan Dünya Sergisinden dönüşünde İzmire
uğrar. Bura­dan İstanbula giden bir vapura biner, yolda dostu lon Ghica’ya raslar.
Ghica, Sisam be­yidir, iki jandarma nezaretinde meşhur rum eşkiyası Hiotoğlunu
İstanbula götürmekte­dir. İstanbul’da iki dost, C. Negri ve Ralte’ye
rastlarlar. Negri ve Ralte lstanbulda müşa­hit sıfatiyle bulunmaktadırlar. Hep
beraber Maslakta Ghica’nın kurduğu pansiyon-çiftlikde bir müddet kalırlar.
Alecsandri İstanbul’a 25 Ekimde ulaştığı için Eylül ayında İstanbul’dan geçmiş
olan Fransız hariciyecisi dostu Grenier’ye rastlayamadığı için üzülür. Fakat
başka bir eski dostuna, «Presse d’Orient» gazetesinin İstanbul muhabiri Baligot
de Beyne rastlar, birlikte Kırana giderler.

Alecsandri Kırım harbi dolayısiyle
Rus topraklarım görmekten büyük bir haz duyar: Asırlarca ruhunda ve bedeninde
Rus baskı­sını hissettikten sonra yere serilmiş bir Rus- yanın toprağında
yürümek şâir için inşirah verici olmuştur. Bunu yazılarında ifâde eder. Sekiz
gün süren bu yolculuktan İstanbula dö­nen Alecsandri Aralık sonunda Büyük şehir­den
ayrılır.

Kırım harbinin neticeleri ufukta
belir­meye başlayınca Türkiyeye güvenen mülte­ciler İstanbul’da kalmakta olan
C. Negri vasıtasiyle Bâbıâliden 20-24 Eylül 1859 tari­hinde Eflak ve Boğdan
için bir tek Prensi tasvib eden fermam alırlar. Netekim 1859 Eki­minde C. Negri
her iki eyâletin temsilcisi ola­rak tanınır. Nihayet 1860 Eylülünde Romen
Prensi Cuza lstanbulda Türk makam]an ta­rafından içten ve nazik şekilde
karşılanır; Alecsandri de hariciye nazındır. Alecsandrinin şiirlerinde İstanbul
tuttuğu yer mühim­dir İstanbul’a yazdığı sekiz şiirden beşi Büyükşehri terennüm
eder. Bunlardan en başa­rılı saydığımız «Boğaziçi» (Bosforul) bir pas­teldir;
geniş bir tasvir ve sâkin bir ritm ile Boğazın bütün güzelliğini anlatır. Bu
şiirde Victor Hugo’nun «Cinler» ini hatırlatan bir taraf varsa da Alecsandrinin
kullandığı un surların çoğu orijinal ve yaşanmış hakiki hal­lerdir.

«Boğaziçinin Balıkçısı» şiirinde,
balıkçı­ların hayatını tasvir ederken bir aşktan bah­seder: Balıkçı Abdullah,
Üsködarda deniz kı­yısında bir çimenliğe uzanır. Varı yoğu bir kayığından
ibâret, fakat bir güzel kıza vur­gundur ve Topal’ın o güzel kızının kalbini de
yakalayabilmiştir:

Dalgalar

Gezdirin beni âlemde Adsız bir
yaprağı Yüzdürdüğünüz gibi…

Şâir «Allaha Ismarladık» şiirinde
de Boğaziçine şöyle vedâ ediyor:

Aşk perisi, bırakıyorum seni-
Hayatımın saadeti Ve gönlümün taşkın hasreti ile…

«Seyahatlerim ve Diplomatik
Vazifele­rim» adlı kitabındaki seyahat yazılarında sık sık İstanbul’u hatırladığı
görülür, meselâ İs­panyada dolaşmakta olduğu bir sırada yol­culuk arkadaşı bir İngiliz’e
Türklerin inanıl­maz misafirseverliğini anlatması üzerine İngilizin ertesi yıl
muhakkak Türkiyeye gide­ceğine dair yemin ettiğini yazar. Diğer ta­raftan Prens
Cuza’yı temsilen Londraya va­zife ile gönderildiği zaman devrin İngiltere
Hariciye Nazırı Lord Malmaresbury ile olan konuşması esnasında Romen
milletinin Tür­kiye
ile kader birliğine olan inancını anlat­ması istinad ettiği tarihi
hakikatler ve zaru­retler
bakımından cidden mühimdir.

Alecsandri İstanbulun Rumen
edebliyatında seçkin bir yazar olarak 1890 da ölmüş­tür.

Kaynak: İstanbul Ansiklopedisi, Reşat Ekrem Koçu, Nurgök Matbaası,
İstanbul, 1959

Yorumlar kapalı.