Nicolaus Cusanus kimdir? Hayatı ve eserleri: (1401-1464) Alman, filozof ve tanrıbilimci. Us ilkelerine dayanarak bilginin kaynağını ve sınırlarını açıklamaya çalışmıştır. Kues’te doğdu, Umbria’da Todi’de öldü. Hollanda’da bir manastır okulunda ilk öğrenimini bitirdikten sonra 1416’da Heidelberg Üniversitesi’nde felsefe, 1417-1423 arasında Padova’da Kilise Hukuku, 1425’te Köln’de de tanrıbilim okudu. 1423’te Padova Üniversitesi’nden doktor sanını aldı. 1426’da, rahip olarak Coblenz’de göreve başladı. 1432’de Trier Piskoposluğu’na atanmak isteyen Kont von Manderscheide adına Basel Konsevi’ne gönderildi. Burada baştan ılımlı bir biçimde Konsey yönetiminin yanını tutan Cusanus daha sonra Konsey’in güçsüz kaldığını görünce Papalık’ın yanına geçti ve Vatikan adına birçok önemli görevde bulundu. Doğu ve Batı kiliselerinin birleştirilmesi görüşmelerine katılmak üzere Bizans’a gitti, Floransa Konseyi’nde bu birleşmenin geçici olarak sağlanmasında katkısı oldu. 1448’de Kardinalliğe yükseltildi, 1450’de Brixen Piskoposluğu’na atandı, 1451 ve 1452’de ise Almanya’daki Papalık temsilciliğini üstlendi.
Nicolaus Cusanus’un düşüncesinin temel taşı karşıtların uyumlu bir
birlik içinde bağdaştırılması (coincidentia opposıtorum)
ıdı. Basel Konseyi’ne katıldığı ve De Concordantıa Catholıca
adlı kitabını yazdığı zaman Hıristiyan Birliği bölünme tehlikesi geçiriyordu ve
Cusanus bu birliği korumak kaygısın- davdı. Bu amaçla dünya devletleriyle
Papalık’ın haklarını ve görevlerini işbirliğine ve güçlerin ayrılığı ilkesine
dayanarak bağdaştıran bir çözüm öneriyordu. Daha sonraları Papalık’ın merkezi
yönetimini ve üstün erkini savunmayla geçmesinde, söz konusu birliğin ve
bağdaşmanın savunulmasında Papalık’ın birleştirici gücünün konseylerin
etkisinden daha üstün olacağını anlamasının büyük payı olmuştur. Her iki yanı
savunurken de aşırı uçlara varmamış, Kilise ile devletin işbirliğini
savunmuştur.
Düşüncesinin temelindeki karşıtları bağdaştırma Tanrı kavramı amacına
uygun olarak, Cusanus, Tanrı’yı bütün karşıtları özünde bağdaştıran salt sonsuz
biricik varlık (coincidentia
opposıtorum) diye tasarlıyordu. Sonlu varlıkların hepsi karşıt özelliklerin
kimini taşımaları, kimilerini taşımamaları ile ayrılırlar, belirginlik kazanırlar.
Oysa Tanrı’da bu karşıtlar usun kavrayış gücünü aşan bir biçimde birleşir,
bütünleşir. Örneğin,
Tanrı’nın en büyük varlık olduğunu öne sürmek ne kadar yerinde
ise, onun en küçük varlık olduğunu öne sürmek de o kadar yerinde olacaktır;
çünkü sonlu varlıkların tersine Tanrı boyutlardan arınmıştır. Sınırlı
boyutları olan nesnelere uygulanabilen niteliklerin ona uygulanması hep usun
zorlaması sonucu yapılan yersiz benzetmeler yoluyla olacaktır.
Nicolaus Cusanus da, Aristoteles gibi, insanların özünde bilme isteği olduğunu, bu isteği de düşünme yoluyla gerçekleştirmeye çalıştıklarına inanıyordu. Ancak Cusanus’a göre düşünme, usun bilinen öncüllerden bilinmeyen sonuçlara varmasıdır. Bilinenler ile bilinmeyen arasındaki ayrım, usun aşması gereken bir yoldur. Bu yolun uzunluğu, ne denli çoğalırsa, düşünmenin vardığı sonuçların güvenilirliği de o denli azalır. Oysa Tanrı sonsuzdur, sonlu olanlarla sonsuz olan arasında ise hiçbir oran kurulamaz. Sonluların bilgisinden sonsuz olanın bilgisine erebilmek, sonsuz sayıda usavurma adımı gerektirirdi. Bunun gerçekleşmesi ölümlü insanlar için olanaksız olduğundan düşünme yoluyla Tanrı’nın bilgisine varmak da olası değildir. Akıl yürütme yoluyla bu bilgi sürekli olarak artırılabilir, ama sonsuzun sonunu getirmeye olanak bulunmadığına göre tam ve yetkin bilgiye varılamaz. Bundan ötürü gerçek bilgelik, bilginin sınırlarını tanımaktır. Bilginin ve bilgi konusunun özelliklerine göre bilinebilenin sınırlarını ve bilgisizliğin sınırlayıcı etkisini saptamaktır. Nicolaus Cusanus bu yöndeki bilgi öğretisini De Docta Ignorantia (“Bilinmeyenin Öğretisi Üstüne”) adlı kitabında dile getirmiştir.
Ona göre us, incelediği
konuların ancak bazı görünümlerini kavrayabilir, tümünü hiçbir zaman
kavrayamaz; buna bağlı olarak da bilgelik bilginin sınırlı olduğunu bilmektir.
Tanrı sonsuzluktur; O, her türlü zıtlığı bağdaştıran bir sonsuzluktur. Bu
sonsuzluk us aracılığıyla kavranamaz, ancak sezgi yoluyla kavranabilir. Her bir
sonlu varlık da kendi içinde evrenin tümünü ve Tanrı’yı yansıtır; her bir sonlu
varlık bir formun özelleşmesi, belirginleşmesidir; bu özelleşme ne denli ileri
giderse o varlığın evreni yansıtması da o denli sınırlı kalır.
Evren de sonsuzdur, sınırsızdır ve evrende her devinim gözleyene
görecedir; evrenin sınırı olmadığına göre merkezi de yoktur. Bu görüşleri
savunan Nicolaus Cusanus, Aristoteles-Batlamyus kozmolojisine karşı çıkıyor,
yeni dünya görüşüne zemin hazırlıyordu. Din alanında da karşıtlıkların
giderilmesinden yana olan düşünür, bütün dinlerde ortak ilkeler olduğunu,
bunların tanınıp herkesçe benimsenmesi ile evrensel barışın sağlanabileceğini
öne sürer. Buna benzer bir bilgi anlayışının başka yönlerini de yine 1440’ta
yayınladığı De
Coniecturis (“Varsayımlar Üstüne”) adlı kitabında anlatır. Usla kavrama da
bir bakıma algılamaya, duyularla ayırt etmeye benzer. Us, nesnenin tümünü
birden algılayamaz, ancak değişik yönlerinin görünümlerini algılayabilir.
Örneğin, birinin yüzünü ya önden, ya yandan, ya arkadan görebilir; bunun gibi
herhangi bir konunun kavranması da ancak parça parça ve eksik olabilir. Düşünce
konularında toplanan karşıtları ayırt etme bundandır. Bu parça parça bilgi
büsbütün yanlış değildir, ancak hep öbür yönlerin de kavranılmaları ile
desteklenmesi gerekir. Böyle kavranması gereken yönler her nesnede sonsuz
olacağından hiçbir nesneyi usun tam ve eksiksiz olarak bilmesi söz konusu
değildir. Buna göre konusu ne olursa olsun, bilgi her zaman artırılabilir, oysa
hiçbir zaman yetkin kılınamaz. Belki bir konu ile ilgili karşıt savların her
ikisinin de bölüm bölüm doğru olabilmesi buna bağlıdır. Nicolaus Cusanus, usun
bir konu ile ilgili bilgisini hep artırıp buna karşın tam bilgeye varamamasını,
bir dairenin içine çizilen çokgenin kenar sayısı istendiği kadar artırılsın,
alanı içine çizildiği dairenin alanına istendiği kadar yaklaştırılsın,
çokgenin alanının hiçbir zaman daire alanına eşit kılınamayacağı benzetmesine
dayanarak anlatmaya çalışmaktadır. Nicolaus Cusanus, bir özdeksel nesne,
örneğin bir insan yüzü ile türlü görünümleri arasındaki bağıntı benzetmesine,
Tanrı ile yarattığı sonlu varlıklar arasındaki ilintiyi anlatırken de başvurur.
Birbirlerini gören birçok ayna ile dolu bir odada duran bir insan, yüzünün her
bir yanını aynı aynada, karşılıklı yansımalar sonucu her aynayı bir arada
görerek algılar. Bu görüntülerin her biri yüzün kendisinden biraz başka
olabilir. Bunun gibi Tanrı’nin her bir yaratığı, bu arada evrenin tümü de,
Tanrı’yı yansıtır, ama hiçbiri Tanrı’yla özdeş tutulamaz. Çünkü her birinin
varlığı Tanrı’nın varlığının yansımasıdır. Buna göre Tanrı’nın her yanı
evrenin en küçük öğesinde bile yansır, evrendeki her şeyin özünde karşıtların
bulunması bundandır. Tanrı’da karşıt niteliklerin hepsi biçim olarak,
bağdaşmış durumda vardır. Sonlu varlıklarda ise karşıtların biri olumlu, biri
de olumsuz olarak bulunur.
Buna göre, her varlık Tanrı’nın bir görünümü, evren ise bu görünümlerin
tümü olduğundan Tanrı’nın açınımıdır (explicatio).
Tanrı her varlıkta tüm Us
sonsuzluğu ile içkindir, ama her varlığı ve evrenin kendisini
sonsuzca aşar. Çünkü evrende yapılabilecek düzenlerin ancak biri
gerçekleştirilmiştir. Oysa Tanrı sak erktir ve bütün olabilir düzenler onun
varlığında toplanmıştır. Bir bakıma Tanrı, yarattığı bu evrenin dürünümüdür (complicatıo),
her varlıkta onun varlığı yansır, insan yüzü nasıl sonsuz sayıdaki değişik görünümlerinin
kaynağı, bütünleşmesi ise Tanrı da sonlu varlıkların kaynağı ve
bütünleşmesidir. Tanrı’nın ve evrenin, insanın sonlu varlığında yansıması
düşünme, tasarlama yeteneği olarak gerçekleşir, insan düşünce yoluyla Tanrı’yı
ve evreni tanır, onunla olan bütünlüğünü kavrar.
Yeni-Platoncu geleneği, Eriugena ve Meister Evren anlayışı Eckhardt
gibi, gizemci felsefecilerin yolunda geliştiren bu bilgi ve varlık öğretisi,
Cusanus’un evren tasarımı üzerinde etkili oldu. Böylece, Yer’i değil de Güneş’i
merkez sayan bir evren anlayışının doğmasına olanak sağladı. Evren salt sonsuz
olan Tanrı’nın açınımı olduğuna göre sınırlı bir, ya da iç içe birkaç küreden
kurulu olamaz. Bu durumda sonsuzun merkezinden söz edilemeyeceğine göre
evrenin merkezi de yoktur. Daha doğrusu bu merkez, evrenin sonsuz yanlarından
her birine göre değişik olacağından, genel geçerliği kalmaz. Salt yön ve salt
devinim için bir merkez saptamak gerektiğinden evrende salt yönler ve salt
devinim de yoktur. Bu düşünceler, kesin bir Ayüstü-Ayaltı ayrımı yapan ve salt
doğal yönleri benimseyen, Aristotelesçi evren tasarımına kökten karşıydı.
Cusanus’a göre evrendeki her şey birbirine göre devinim içindedir. Bu arada Yer
de Güneş de devinmektedir. Yer’in devinimini görememek, nehir aşağı gittiklerinden
kıyıyı göremeyenlerin, kıyı deviniyor sananların yanılgısı gibidir. Devinimi
anlamak için bir başvuru noktası gereklidir. Oysa evrende böyle değişmez
noktalar olmadığından, gökbilim alanında edinilebilecek bilgi ancak
görecelidir.
Nicolaus
Cusanus Eserleri:
- De
Concordantıa Catholica, 1433- 1434,(“Katolik Âleminin Uyuşumu Üstüne”); - De
Docta Ignorantia, 1440, (“Bilinmeyenin
Öğretisi Üstüne”); - De
Coniecturis, 1440, (“Varsayımlar Üstüne”); - De
Deo Abscondito, 1444, (Tanımlanamayan
Tanrı Üstüne); - De
Quaerendo Deum, 1445, (“Tanrı Sorunları
Üstüne”); - De
Çenesi, 1447, (“Oluşumun Kaynağı
Üstüne”); - Apologıa
Docta Ignorantia, 1449, (“Bilinmeyenin
Öğretisinin Savunusu”); - Idiotae
Libri, 1450, (“Gelişememişlerin
Kitapları”); - De
Visione Dei, 1453, (“Tanrı Görünümü
Üstüne”); - DePosseesf.1460, (“Erkin
Varlığı Üstüne”); - Pe Venatione
Sapientiae, 1463, (“Bilgilerin
Saygınlığı Üstüne”); - De
Apice Theoriae, 1464, (“Kuramların Doruğu
Üstüne”); - De
Transmutationıcus Geometricis, 1450; (“Geometrik Dönüşümler Üstüne”); - De
Matematıcis Complementis, 1453, (“Genel Matematik Üstüne”); - De
Matbematica Perfectio- ne, 1458, (“Matematik Yetkinlik Üstüne”).
Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri
Ansiklopedisi, Cilt 28, Anadolu yayıncılık.
Yorumlar kapalı.