Nicolaus Cusanus kimdir? Hayatı ve eserleri

kihaes 12/22/2021 0

Nicolaus Cusanus kimdir? Hayatı ve eserleri: (1401-1464) Alman, filozof ve tanrıbilimci. Us ilkelerine dayanarak bilginin kayna­ğını ve sınırlarını açıklamaya çalış­mıştır. Kues’te doğdu, Umbria’da Todi’de öldü. Hol­landa’da bir manastır okulunda ilk öğrenimini bitir­dikten sonra 1416’da Heidelberg Üniversitesi’nde felsefe, 1417-1423 arasında Padova’da Kilise Hukuku, 1425’te Köln’de de tanrıbilim okudu. 1423’te Padova Üniversitesi’nden doktor sanını aldı. 1426’da, rahip olarak Coblenz’de göreve başladı. 1432’de Trier Piskoposluğu’na atanmak isteyen Kont von Manderscheide adına Basel Konsevi’ne gönderildi. Burada baştan ılımlı bir biçimde Konsey yönetiminin yanını tutan Cusanus daha sonra Konsey’in güçsüz kaldığını görünce Papalık’ın yanına geçti ve Vatikan adına birçok önemli görevde bulundu. Doğu ve Batı kilise­lerinin birleştirilmesi görüşmelerine katılmak üzere Bizans’a gitti, Floransa Konseyi’nde bu birleşmenin geçici olarak sağlanmasında katkısı oldu. 1448’de Kardinalliğe yükseltildi, 1450’de Brixen Piskoposlu­ğu’na atandı, 1451 ve 1452’de ise Almanya’daki Papalık temsilciliğini üstlendi.

Nicolaus Cusanus’un düşüncesinin temel taşı karşıtların uyumlu bir
birlik içinde bağdaştırılması (coincidentia opposıtorum)
ıdı. Basel Konseyi’ne katıl­dığı ve De Concordantıa Catholıca
adlı kitabını yazdığı zaman Hıristiyan Birliği bölünme tehlikesi geçiriyordu ve
Cusanus bu birliği korumak kaygısın- davdı. Bu amaçla dünya devletleriyle
Papalık’ın haklarını ve görevlerini işbirliğine ve güçlerin ayrılığı ilkesine
dayanarak bağdaştıran bir çözüm öneriyor­du. Daha sonraları Papalık’ın merkezi
yönetimini ve üstün erkini savunmayla geçmesinde, söz konusu birliğin ve
bağdaşmanın savunulmasında Papalık’ın birleştirici gücünün konseylerin
etkisinden daha üs­tün olacağını anlamasının büyük payı olmuştur. Her iki yanı
savunurken de aşırı uçlara varmamış, Kilise ile devletin işbirliğini
savunmuştur.

Düşüncesinin temelindeki karşıtları bağdaştırma Tanrı kavramı amacına
uygun olarak, Cusanus, Tanrı’yı bütün karşıtları özünde bağdaştıran salt sonsuz
biricik varlık (coincidentia
opposıtorum) diye tasarlıyordu. Sonlu varlıkların hepsi karşıt özelliklerin
kimini taşımaları, kimilerini taşımamaları ile ayrılırlar, belirginlik kaza­nırlar.
Oysa Tanrı’da bu karşıtlar usun kavrayış gücünü aşan bir biçimde birleşir,
bütünleşir. Örneğin,

Tanrı’nın en büyük varlık olduğunu öne sürmek ne kadar yerinde
ise, onun en küçük varlık olduğunu öne sürmek de o kadar yerinde olacaktır;
çünkü sonlu varlıkların tersine Tanrı boyutlardan arınmıştır. Sınır­lı
boyutları olan nesnelere uygulanabilen niteliklerin ona uygulanması hep usun
zorlaması sonucu yapılan yersiz benzetmeler yoluyla olacaktır.

Nicolaus Cusanus da, Aristoteles gibi, insanların özünde bilme isteği olduğunu, bu isteği de düşünme yoluyla gerçekleştirmeye çalıştıklarına inanıyordu. Ancak Cusanus’a göre düşünme, usun bilinen öncül­lerden bilinmeyen sonuçlara varmasıdır. Bilinenler ile bilinmeyen arasındaki ayrım, usun aşması gereken bir yoldur. Bu yolun uzunluğu, ne denli çoğalırsa, düşünmenin vardığı sonuçların güvenilirliği de o denli azalır. Oysa Tanrı sonsuzdur, sonlu olanlarla sonsuz olan arasında ise hiçbir oran kurulamaz. Sonluların bilgisinden sonsuz olanın bilgisine erebilmek, sonsuz sayıda usavurma adımı gerektirirdi. Bunun gerçekleş­mesi ölümlü insanlar için olanaksız olduğundan düşünme yoluyla Tanrı’nın bilgisine varmak da olası değildir. Akıl yürütme yoluyla bu bilgi sürekli olarak artırılabilir, ama sonsuzun sonunu getirmeye olanak bulunmadığına göre tam ve yetkin bilgiye varılamaz. Bundan ötürü gerçek bilgelik, bilginin sınırlarını tanımaktır. Bilginin ve bilgi konusunun özelliklerine göre bilinebilenin sınırlarını ve bilgisizliğin sınırlayıcı etkisini saptamaktır. Nicolaus Cusanus bu yöndeki bilgi öğreti­sini De Docta Ignorantia (“Bilinmeyenin Öğretisi Üstüne”) adlı kitabında dile getirmiştir.

 Ona göre us, incelediği
konuların ancak bazı görünümlerini kavrayabilir, tümünü hiçbir zaman
kavrayamaz; buna bağlı olarak da bilgelik bilginin sınırlı olduğunu bilmektir.
Tanrı sonsuzluktur; O, her türlü zıtlığı bağdaştıran bir sonsuzluktur. Bu
sonsuzluk us aracılığıyla kavranamaz, ancak sezgi yoluyla kavranabilir. Her bir
sonlu varlık da kendi içinde evrenin tümünü ve Tanrı’yı yansıtır; her bir sonlu
varlık bir formun özelleşmesi, belirginleşmesi­dir; bu özelleşme ne denli ileri
giderse o varlığın evreni yansıtması da o denli sınırlı kalır.

Evren de sonsuzdur, sınırsızdır ve evrende her devinim gözleyene
görecedir; evrenin sınırı olmadığı­na göre merkezi de yoktur. Bu görüşleri
savunan Nicolaus Cusanus, Aristoteles-Batlamyus kozmolojisine karşı çıkıyor,
yeni dünya görüşüne zemin hazırlıyordu. Din alanında da karşıtlıkların
giderilmesinden yana olan düşünür, bütün dinlerde ortak ilkeler olduğunu,
bunların tanınıp herkesçe benimsenmesi ile evrensel barışın sağlanabileceğini
öne sürer. Buna benzer bir bilgi anlayışının başka yönlerini de yine 1440’ta
yayınladığı De
Coniecturis (“Varsayımlar Üstüne”) adlı kitabında anlatır. Usla kavrama da
bir bakıma algılamaya, duyularla ayırt etmeye benzer. Us, nesne­nin tümünü
birden algılayamaz, ancak değişik yönle­rinin görünümlerini algılayabilir.
Örneğin, birinin yüzünü ya önden, ya yandan, ya arkadan görebilir; bunun gibi
herhangi bir konunun kavranması da ancak parça parça ve eksik olabilir. Düşünce
konula­rında toplanan karşıtları ayırt etme bundandır. Bu parça parça bilgi
büsbütün yanlış değildir, ancak hep öbür yönlerin de kavranılmaları ile
desteklenmesi gerekir. Böyle kavranması gereken yönler her nesne­de sonsuz
olacağından hiçbir nesneyi usun tam ve eksiksiz olarak bilmesi söz konusu
değildir. Buna göre konusu ne olursa olsun, bilgi her zaman artırılabilir, oysa
hiçbir zaman yetkin kılınamaz. Belki bir konu ile ilgili karşıt savların her
ikisinin de bölüm bölüm doğru olabilmesi buna bağlıdır. Nicolaus Cusanus, usun
bir konu ile ilgili bilgisini hep artırıp buna karşın tam bilgeye varamamasını,
bir dairenin içine çizilen çok­genin kenar sayısı istendiği kadar artırılsın,
alanı içine çizildiği dairenin alanına istendiği kadar yaklaş­tırılsın,
çokgenin alanının hiçbir zaman daire alanına eşit kılınamayacağı benzetmesine
dayanarak anlat­maya çalışmaktadır. Nicolaus Cusanus, bir özdeksel nesne,
örneğin bir insan yüzü ile türlü görünümleri arasında­ki bağıntı benzetmesine,
Tanrı ile yarattığı sonlu varlıklar arasındaki ilintiyi anlatırken de başvurur.
Birbirlerini gören birçok ayna ile dolu bir odada duran bir insan, yüzünün her
bir yanını aynı aynada, karşılıklı yansımalar sonucu her aynayı bir arada
görerek algılar. Bu görüntülerin her biri yüzün kendi­sinden biraz başka
olabilir. Bunun gibi Tanrı’nin her bir yaratığı, bu arada evrenin tümü de,
Tanrı’yı yansıtır, ama hiçbiri Tanrı’yla özdeş tutulamaz. Çün­kü her birinin
varlığı Tanrı’nın varlığının yansıması­dır. Buna göre Tanrı’nın her yanı
evrenin en küçük öğesinde bile yansır, evrendeki her şeyin özünde karşıtların
bulunması bundandır. Tanrı’da karşıt nite­liklerin hepsi biçim olarak,
bağdaşmış durumda vardır. Sonlu varlıklarda ise karşıtların biri olumlu, biri
de olumsuz olarak bulunur.

Buna göre, her varlık Tanrı’nın bir görünümü, evren ise bu görünümlerin
tümü olduğundan Tanrı’nın açınımıdır (explicatio).
Tanrı her varlıkta tüm Us
sonsuzluğu ile içkindir, ama her varlığı ve evrenin kendisini
sonsuzca aşar. Çünkü evrende yapılabilecek düzenlerin ancak biri
gerçekleştirilmiştir. Oysa Tanrı sak erktir ve bütün olabilir düzenler onun
varlığında toplanmıştır. Bir bakıma Tanrı, yarattığı bu evrenin dürünümüdür (complicatıo),
her varlıkta onun varlığı yansır, insan yüzü nasıl sonsuz sayıdaki değişik görünümlerinin
kaynağı, bütünleşmesi ise Tanrı da sonlu varlıkların kaynağı ve
bütünleşmesidir. Tanrı’nın ve evrenin, insanın sonlu varlığında yansıması
düşünme, tasarlama yeteneği olarak gerçekleşir, insan düşünce yoluyla Tanrı’yı
ve evreni tanır, onunla olan bütünlüğünü kavrar.

Yeni-Platoncu geleneği, Eriugena ve Meister Evren anlayışı Eckhardt
gibi, gizemci felsefecilerin yolunda gelişti­ren bu bilgi ve varlık öğretisi,
Cusanus’un evren tasarımı üzerinde etkili oldu. Böylece, Yer’i değil de Güneş’i
merkez sayan bir evren anlayışının doğması­na olanak sağladı. Evren salt sonsuz
olan Tanrı’nın açınımı olduğuna göre sınırlı bir, ya da iç içe birkaç küreden
kurulu olamaz. Bu durumda sonsuzun mer­kezinden söz edilemeyeceğine göre
evrenin merkezi de yoktur. Daha doğrusu bu merkez, evrenin sonsuz yanlarından
her birine göre değişik olacağından, genel geçerliği kalmaz. Salt yön ve salt
devinim için bir merkez saptamak gerektiğinden evrende salt yönler ve salt
devinim de yoktur. Bu düşünceler, kesin bir Ayüstü-Ayaltı ayrımı yapan ve salt
doğal yönleri benimseyen, Aristotelesçi evren tasarımına kökten karşıydı.
Cusanus’a göre evrendeki her şey birbirine göre devinim içindedir. Bu arada Yer
de Güneş de devinmektedir. Yer’in devinimini görememek, nehir aşağı gittiklerinden
kıyıyı göremeyenlerin, kıyı devini­yor sananların yanılgısı gibidir. Devinimi
anlamak için bir başvuru noktası gereklidir. Oysa evrende böyle değişmez
noktalar olmadığından, gökbilim alanında edinilebilecek bilgi ancak
görecelidir.

Nicolaus
Cusanus Eserleri:

  1. De
    Concordantıa Catholica, 1433- 1434,(“Katolik Âleminin Uyuşumu Üstüne”);
  2. De
    Docta Ignorantia, 1440, (“Bilinmeyenin
    Öğretisi Üstüne
    ”);
  3. De
    Coniecturis, 1440, (“Varsayımlar Üstüne”);
  4. De
    Deo Abscondito, 1444, (Tanımlanamayan
    Tanrı Üstüne
    );
  5. De
    Quaerendo Deum, 1445, (“Tanrı Sorunları
    Üstüne
    ”);
  6. De
    Çenesi, 1447, (“Oluşumun Kaynağı
    Üstüne
    ”);
  7. Apologıa
    Docta Ignorantia, 1449, (“Bilinmeyenin
    Öğretisinin Savu­nusu
    ”);
  8. Idiotae
    Libri, 1450, (“Gelişememişlerin
    Kitapla­rı
    ”);
  9. De
    Visione Dei, 1453, (“Tanrı Görünümü
    Üstüne
    ”);
  10. DePosseesf.1460, (“Erkin
    Varlığı Üstüne
    ”);
  11. Pe Venatione
    Sapientiae, 1463, (“Bilgilerin
    Saygınlığı Üstüne
    ”);
  12. De
    Apice Theoriae, 1464, (“Kuramların Doruğu
    Üstüne
    ”);
  13. De
    Transmutationıcus Geometricis, 1450; (“Geometrik Dö­nüşümler Üstüne”);
  14. De
    Matematıcis Complementis, 1453, (“Genel Matematik Üstüne”);
  15. De
    Matbematica Perfectio- ne, 1458, (“Matematik Yetkinlik Üstüne”).

Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri
Ansiklopedisi, Cilt 28, Anadolu yayıncılık.

Yorumlar kapalı.