Hakanî Şirvanî kimdir? Hayatı ve eserleri: (1126 – 1199) Azerbaycan ve İran Türk edebiyatının intibak döneminin en önemli şairi olan Efzeleddin İbrahim Hakanî Şirvanî, 1126 yılında sonradan Müslüman olan Rabia hanım ile marangozlukla uğraşan Ali adlı bir Şamahı sakininin aile ocağında gözlerini dünyaya açmıştır85. İbrahim, sekiz yaşına geldiğinde, babası Ali, ailesini terketmiştir. O, amcası Kâfieddin Ömer’in himayesinde kalmıştır. İlk tahsilini amcası Ömer Efendi’den almıştır. Devrin tanınmış âlimlerinden olan amcası Ömer, ilk tahsilden sonra ona sarf, nahiv, nücum, tıp, hikmet, fıkıh ve edebiyat ilimlerini öğretmiştir. İyi bir ilim tahsili alan İbrahim yine amcasının teşviki ile güzel şiirler yazmaya başlamıştır. 25 yaşlarına geldiğinde amcasını kaybetmiştir. Ona, şiir sanatı dersleri veren, Şirvanşahlar Sarayı’nın melikü’ş-şüerası Ebül Âlâ Gencevî, çok yetenekli genç İbrahim’i sarayla tanıştırmış ve onun Şirvanşahlar Sarayı’na dahil olmasını sağlamış bilâhare de kızını ona vermiştir. İbrahim kısa sürede yazdığı şiirler ile saray şairleri içerisinde ilk sırayı almıştır. Şirvan Şahı Menuçehr, ona bir fermanla “Hakanî” ünvanını vermiştir. Ancak bir müddet sonra sarayın mülevves ve mütehakkim hayatı onu sıkmıştır. Hacca gideceğini ileri sürerek hükümdardan izin alıp Şirvan’dan ayrılmıştır. 36 yaşında Mekke’ye gitmiştir. Bu ziyaret ve gezi sırasında Erdebil, Hemedan, Bağdat, Şam, Musul, İsfahan, Mekke şehirlerini gezmiştir. Sasani Devleti’nin başkenti olan “Tak-i Kesra”nın karşısında durarak meşhur “Medain ┬erabeleri” adlı felsefî şiirini yazmıştır.
Ayrıca Doğu edebiyatının ilk manzum seyahatnâmesi sayılan “Töhfetü’l İraġéyn (Tuhfetü’l-Irakeyn)” (İki Irak’ın Hediyesi) adlı meşhur mesnevîsini de bu gezisi sırasında yazmıştır. Bağdat’ta kaldığında Halife Muhammed ibn Müstehzer, ona yanında kalmasını ve kâtibi olmasını teklif etmiştir. Hakanî, Şirvan’a dönmesinin gerektiğini ileri sürerek bu isteği kabul etmemiştir. Hakanî Şirvanî, 1160 yılında Şirvan’a dönmüş ve yeniden sarayın cenderesine girmiştir. Büyük şair Hakanî, önceki gibi yine hükümdarlardan lâyıkınca itibar ve saygı görememiştir. Geri döndüğüne pişman olan şair, yeniden sefere çıkmak için saraydan izin istemişse de hükümdar A{sitan ona izin vememiştir. Hakanî, Derbend ve Gence’ye sürgüne gönderilmiştir. Gence’de olduğu yıllarda sıtma hastalığına yakalanmış, meşhur tıp âlimi Şemseddin Tabib onu tedavi etmiştir. Yine burada iken 18-19 yaşlarında bulunan Nizamî ki, sonradan Türk dünyasının meşhur şairlerinden birisi olacaktır, onu ziyaret etmiştir.
İyice bunalan Hakanî, Şirvan muhitini terketmeye kalkışır. Ne yazık ki kaçarken şahın adamları tarafından yakalanır. Hükümdara saygısızlıktan Şabran kalesine hapsedilir. Bir yıl kadar hapiste kalır. Hapishane hayatıyla ilgili şiirlerini “Hepsiyye” adlı kitabında toplar. Hakanî’ye hapishanede çok işkence yapılmış, güçten, takattan düşürüldükten sonra serbest bırakılmıştır. Ailesini ve çocuklarını da alarak Tebriz’e giden Hakanî, bu defa da büyük ailevî acılarla karşılaşır. Oğlunu, kızını ve hanımını kaybeder ve tamamen yalnız kalır. Büyük şair, 1199 yılında Tebriz’de vefat eder.
Cenazesi Tebriz yakınlarındaki eski adı Sür{ab, şimdiki adı “Meġberetüşşerâ” (Şairler Kabristanı) adlı mezarlığa defnedilir. Hakanî Şirvanî, Azerbaycan, İran, Yakın ve Orta Doğu’nun en büyük kaside şairidir. O eserlerini Farsça ve Arapça yazmıştır. Ancak onun eserleri kuruluş bakımından olsun, felsefî düşünce yönünden olsun Türk millî motiflerini ihtiva etmekte ve tamamen Azerbaycan ve İran Türkü’nün hayat ve düşüncesini yansıtmaktadır.
Mirza İbrahimov bir yazısında Hakanî için şöyle diyor:
“Hakanî zamanının evlâdı idi. Onun bütün hayatı ve yaratıcılığı, devri ile ilgili olmuştur. Lâkin o, zamanının sadece kâtibi değil, yaşayan, mücadele eden, onu tahlil ve tenkit eden büyük şairi, ışıklı filozofu idi. Onun sinesi zamanın sevinçlerine de, dert ve gamlarına da açık idi. Şiirlerinin birisinde dediği gibi “Böyük ġemler bu kiçik könlümü étdi mesken.” O büyük gamlar, halkın, özellikle ezilen halk kitlelerininin gamı, kederi idi. Hakanî’nin eserleri, bunun için sekiz yüz yıldan beridir yaşıyor. Güzelliğini, teravetini, mana derinliğini yitirmiyor. Çünkü halkı, halkın menfaatlerini, zamanının yüksek insanî ideallerini aksettirmiş, onlara hizmet etmiştir.” Hakanî, nesir sahasında da kıymetli eserler vermiş büyük bir yazardır. Onun mektupları XII. yüzyıl Azerbaycan ve İran nesrinin en önemli örnekleridir. Hakanî’nin mektupları 1967-1970 yıllarında “Ermeğan” ve “Ferhengé-İranzemin” dergilerinde ve Tebriz Üniversitesi’nin “Mecelleler”inde yayımlanmıştır.
Hakanî Şirvanî’nin eserlerinden örnekler:
MEDAİN ┬ERABELERİ
İbretle ba{, éy könlüm, bu âleme gel bir an,
Éyvan-i Medain’i ayiné-yi ibret san.
Decle’yle güzâr éyle bir defe Medain’e,
Bir Decle de sen gözden torpağına tök nâlân.
Ba{! Decle töker gözden yüz Decle ġeder ġan yaş,
Göz yaşı déyil, ateş süzmekde yanağından.
Ba{! Decle köpüklenmiş, her dalğa dodağında,
Bir éyle uçuġdur ki, doğmuş könül ahından.
Gör Decle’nin hesretden bağrı néce yanmışdır,
Söyle, éşidibsen mi, su odda ola büryân?
Deryaya vérir Decle illerle tükenmez ġan,
Sen Decle’ye bir pay vér, gözden tökerek al ġan.
Ġopsa dodağından âh, ġelbinden alov her gâh,
Ten yarı donar Decle, ten yarsı saçar vulkan.
Zencire düşen Decle zencir kimi ġıvrılmış,
Éyvan-i Medain’i görcek yér ile yéksan.
Göz yaşları dil açsın, éyvana {itab étsin,
Bir kelme cavab alsın ġelbin ġulağı ondan.
Başlar öyüde her an diş diş divarı ġesrin,
Sanki dil açıb söyler tari{ini her dendan.
Bayġuşların ahından ağrır başımız daim,
Göz yaşı gülâbıyla ét derdimize derman!
Her bülbülü bir bayġuş, her neğmeni bir növhe,
İzler bu cahan içre, olma buna gel héyran!
Biz edl sarayıyken zülm ile {arab olduġ,
Zalimler olan ġesre gör néyleyecek dövran.
Sarsıtdı kim eflâke ġal{an béle éyvânı,
Göylerdeki ġüvvet mi, étdi ya felek virân?
Ağlar gözüme güldün, sordun: – “Bu ne matemdir?”
– Ço{ gülmelidir burda her ağlamayan insan.
Ne zal-i Medain’in94 Kûfe ġarısından kem,
Ne hücresi tendirden nâġis tutular bir an.
Kûfe’yle Medain’i me’nada beraber tut,
Tendir ġala ġelbinde, gözden teleb ét tufan!
Bir va{t bu éyvanın astanasını üzler,
Saldıġları neġş ile étmişdi nigâristan.
Burda nöker olmuşdur Babil şahı illerce,
Bu ġesre ġulam olmuş bir va{t şeh-i Türkistan.
Étmiş buradan bir gün şir-i feleke hemle,
Cür’etle o aslan ki, yonmuşlar onu daşdan.
Zenn éyle o eyyamdır, fikr ile nezer sal, gör,
Dergâh hemin dergâh, méydan da hemin méydan.
Söyler, ayağın berk bas, göz yaşını tök rahat,
Biz torpaġ olub gétdik, sen de diri torpaġsan.
Atdan yére én, üz sürt torpağına, séyr éyle,
Fil pençesi altında şahken mat olub Né’man.
Yo{ filleri Né’man tek torpağa salan şahlar,
Fil kimi géce gündüz onları ezer dövran.
Teġdire ba{ın, bir va{t fil âciz éden şahlar,
Şahmatda96 ġalıbdır mat bir fil kimi sergerdân.
Nûşirevan’ın ġanın Hürmüz ġafa tasında,
İçmiş, béle mest olmuş torpaġ dédiyin etşan.
Tacında onun bir va{t vardısa nesihetler,
Minlerce nesihet var béyninde bu gün pünhân.
Kesra ile narıncı, Perviz ile ter{unu,
Ço{dan unudulmuşlar, torpaġla olub yéksan.
Düzdürdü ġızıl ter{un öz süfresine Perviz,
Süfre bezenib, oldu zer zebzeli bir bostan.
Perviz yo{ olmuşdur, ondan daha söz açma,
Gét, “Kemterekû” söyle, zerden tere yo{ el’an.
Sordun: “Hara gétmişler indi o böyük şahlar?”
Bir hâmiledir torpaġ, ço{ udmuş o, şah, {aġan.
Ço{ géc doğacaġ torpaġ, ġayda béledir eslen:
Téz nütfe tutan kesler doğmaz o ġeder âsan.
Méyne yétiren méydir Şirin’in ürek ġanı,
Perviz cesedindendir o küp ki, ġoyar déhġan.
Udmuş ne ġeder bilsen zalımları bu torpaġ,
Lâkin yéne doymaz bu acgöz adam udmaġdan.
Körpe ġanını sürter rü{sârına ennik tek,
Bu döşü ġara kâftar, ağ ġaşlı bu bîimân.
┬aġanî bu dergâhdan sen dâimâ ibret al,
Ta almaġ üçün ibret, gelsin ġapına {aġan.
Derviş bu gün umsa şahlar ġapısından pay,
Dervişden umar bir gün rûzi onu bil sultan.
Âdet béledir: Mekke töhfe vérer her şehre,
Sen töhfe Medain’den al, ġoy bezene Şirvan.
Her kes aparan tesbéh çün Cemre kilindendir,
Tesbéh al o yérden ki, torpağa dönüb Selman.
İbretle bu deryaya ba{, dadlı suyundan iç!
Olmaz kéçesen etşan bu Şett kenarından.
Kim gelse seferden bil, bir töhfe vérer dosta,
Ġoy ermeğanın olsun her dostuna bu dastan.
Ba{, gör ki, bu şé’r içre ne séhr yaratmışdır
İsa kimi, bir sersem divâné-yi hikmetden.
GÜNEŞE ┬İTAB VE ĠIZILI MEZEMMET
Uşağa {oş geler ġırmızı, sarı,
Kişi cummaz le’le, ġızıla sarı.
Gül çiçek o{şayır ġızıla, le’le,
Odur téz solaraġ, vérilir yéle.
Pislik zatındadır ġızılın eslen,
Gülleri ölüme odur sövġ éden.
Her kim ġızıl yığıb tökse kiseye,
Kise tek boğazı kéçer ilmeye.
Kimin ġızıldadır gücü, yeġin bil,
O, ġuldur, ġızılın sahibi déyil.
Bir möhnet odudur cana sim ü zer,
Düz olar ġızıla déyilse “azer”.
Zerdüşt’ün adının evvelidir “zer”,
Zere ar{alanır ateşperestler.
Zer nedir? Sönmüş bir ateşdir ancaġ,
Ona men déyerdim: bir ölü torpaġ.
Ürek çéşmesinin tutulmuş gözü
Béle sönmüş odla açılmaz, düzü.
Tamah demirinden géyinsen paltar,
Ġızıl o paltara miġnatis olar.
Bu demir géyimi çı{arsan eger,
Ġızıl miġnatisi senden el çeker.
Ġızıl hem oğrudur, hem de gülbeden;
Üz dönder bu kimi iki üzlüden.
O büt görünse de müġeddes peri,
Sındırmaġ lâzımdır éle bütleri.
Ġızıla ┬aġanî salınca nezer,
Dédi: Bütperestdir ġızılperestler.
O, büt sındırmağı öyrenib ço{dan,
Ateşperestliyin ġaçmış odundan.
Altı başlı dünya arzular insan,
O bir yéddi başlı ilandır, inan.
Ġızıl, kimin salıb gözlerinde yér,
O daha aynaya ba{abilmeyir.
Sen éy gövherlere gözel renk véren,
Her şéye bir sûret, bir âheng véren.
Dünyada her kese eziz méhriban,
Hamıya dâye tek bir nezer salan.
Güneş! Sen her şéye nüfuz édirsen,
Ço{ böyük, ço{ uca olsan da, be‘zen.
Énirsen üstünde ġara torpağın,
Ayağı altına her bir alçağın.
Éy kimseden işıġ esirgemeyen,
Mene esirgedin onu bes neden?
Dostdan üz çevirmek dosta ne lâyiġ?
Bu sifet görünmüş düşmene lâyiġ.
Şirvan şefeġine ġerġ olub tamam,
Bes niye men béle ġaranlıġdayam?
Derdimi açmağa bir hemnefes yo{,
┬oş söhbet étmeye ya{ın bir kes yo{.
Möhnetle, sinesi dağlı ġalmışam,
Kimsesiz, ayağı bağlı ġalmışam.
Pars odu püskürür dodaġlarımdan,
Hind {enceri édib ġelbimi şân şân.
Ġapı halġası tek asılıyam men;
Sızlaram her yéten nâmerd elinden.
Gereksiz daş kimi, başsız, ayaġsız,
Ġaranlıġ bucaġda ġalmışam yalġız.
Başıma bir çekic zerbesi deydi,
“Elif” ġametimi “mim” kimi eydi.
Bu ġoca dünyanın ustadısan sen,
┬alġın ġapısında hemişeliksen.
Men ġapı halġası olmuşam, déye,
Ahım halġa halġa yükselir göye.
Éle ki, bu âhlar sinemden a{ır,
Menim boğazımı yandırıb ya{ır.
Möhteşem bayrağın yükselen zaman,
Min düyün açırsan. Ne olar, bir an,
Menim de gözümün pénceresinden
Ba{asan bir anlıġ üreyime sen…
Ço{dur pénceresi güne ba{anlar;
Her hâlda menim de bir péncerem var.
Onun ġapısına sen nur sepersen,
Ki, gelir rûzisi dal péncereden.
Nergiz kôl olsa da, şû{ ba{ışı var,
Başsızdır, lâkin o ġızıl tac ġoyar.
Éle adamlara üzük vérirsen,
Ki, onu torpağa atırlar hemen…
Dibinde bir ġızıl olsa süfrenin,
O süfreni yére çırpmazlar yeġin.
Balıġ tek pulludur ancaġ o insan,
Ki, do{sanında var min dolu ümman.
Dövlet ne ġudretin, ne hünerindir,
Menseb de, servet de nâkeslerindir.
Feleyin zatında ġalmamış nişan,
İgidlik, sedaġet ve adamlıġdan.
Feleyin dövranı deyişmir artıġ,
Güneş de anlayır ögéy doğmalıġ.
Yo{, bu dédiklerim sözler ebesdir,
Bunlar gelib kéçen âni hevesdir…
Men kimem, ġoy déyim bir az özümden,
Neslimden ġoy {eber vérim size men.
HEBSDEN ŞİKÂYET
Ruhum bu can mülkünü terk édib géden kimi,
Rahatlığın perisi atıb gétdi ġelbimi.
Bizi barışdıracaġ nefes idi arada,
Baş alıb ortalıġdan bir anda çı{dı o da.
Ġalmışdı tekce kölgem, o da gétdi aradan,
Artıġ, adım, nişanım silinmişdir dünyadan.
Évimin dörd divarı baca kimi söküldü,
Astanası dağıldı, seġfi yére töküldü.
Könlüm nerd oyununda düşmüşdür şéş{aneye,
Ġanlı göz yaşım gerek on yéddini sanaya.
Duzlu su gözlerimden a{dıġca héy torpağa,
Ayağımın altını döndermişdir duzlağa.
Felek menim ġelbimi nişana aldı, atdı,
Atdığı o{ işleyib cana, sümüye çatdı.
Dünen géce ahımla o{a basdım göyleri,
Ġanlı bulut bir anda culğaladı her yéri.
Üreyimin başında bir keder tutdu mesken,
Déyesen, gétmeyecek o héç zaman bu yérden.
Gelib çatdı dostumdan mektub getiren o ġuş,
O ġuş ki, seher seher öz yuvasından uçmuş.
Lâkin o gördü esla ayağa ġal{madım men,
Ġezeble éndi yére, kederle ġal{dı yérden.
Bir ejdaha yatırdı ayağımın altında,
Buna göre ayağa dura bilmedim onda.
Ayağımın üstüne ġoyulmuşdu demir dağ,
Ayağı dağ altında olan ġal{ar ne sayaġ?
┬aġanî’nin ayağı açıġ olsaydı, elbet,
Ġal{ardı öz yérinden, göstererdi o hörmet.
Zöhhak ilanlar ile sarınmışdır ayağım,
Onunçündür gözümden mirvari yağdırmağım.
Ayağıma sarılmış iki ef‘i ilandan,
Tavadaki balıġ tek ġovrulur ġelb, yanır can.
Ah çekerken tendir tek alovlanır bedenim,
Odlu ilan tek çı{ar alov ağzımdan menim.
Sataşdıġca gözüme kéşikçisi mehbesin,
Ġelbimin yaraları ġövr édir hezin hezin.
Bir ġuduz it zindanda kéşikçim olmuş menim,
Ağlar gözümden şirin yu{u ġovulmuş menim.
Sudan ġor{ar, déyerler, ġuduz it ġapmış insan,
Bununçündür ki, men de ġor{uram göz yaşımdan.
Üreyimin odundan göz yaşım olmuş bu{ar,
Çekdiyim soyuġ ahdan ġışa dönür her bahar.
Nar danesine benzer tökdüyüm göz yaşından,
Üzüm olur her géce şefeġ kimi al elvan.
Ġıçımı zencir kesib, topuğumdan ġan a{ır;
Éle bil, yağış séli iri novdandan a{ır.
Belke, ahımdan demir ġızararaġ eriyir,
Onunçün de seslenib demir “el’aman” déyir?
Bu demir {al{alımı açmak isteyen zaman,
Zınġırov kimi menden ucaldı nâle, feğan.
Zeiflemiş vücudum benzer ipek bir téle,
Bu nazik ipek tél de ġusseden gelmiş dile.
Divarlar séyr éyledi menim solğun rengimi,
Onların da üzleri oldu ze‘feran kimi.
Göye fevvare vurdu üreyimden a{an ġan,
Öz yolunda palçığa batıb ġaldı kehkeşân.
Tikânlığın içinde çırpınan bülbülem men,
Ümidimi kesmişem gülüstanın gülünden.
İnsaf, mürüvvet gülü ġalmamışken dünyada,
Étdiyim bu şivanden, bu nâleden ne fayda?..
Ciyerimin ġanından ciyerim doymuş diye,
Mé‘demin méyli yo{dur ne suya, ne çöreye.
Can burda mehv olurken, neye gerekdir beden?
Ölürken év sahibi, tapılar mı év güden?
Torpaġdan év tikenler â{ırda torpaġ oldu,
Tikdikleri saraylar, kâşaneler uçuldu.
Sél coşdu, dalğalandı, yaman tufan ġopardı,
O, tek paltarı déyil, derzini de apardı.
Bir ġessab dükânıdır bu felek ilk çağından,
Ġan a{ır damcı damcı ġessabın bıçağından.
Bir yan ġuzu cemdeyi, bir yanda var terezi,
Ne köklük, ne arıġlıġ düşündürür bir kesi.
Yağlı, ucuz bir tike menimsemiş her alçaġ,
Menim tikem hem arıġ, hem de bahadır ancaġ.
Dükânda döş, ġabırġa, ürekdir deyen göze,
İstediyi tikeni ġessab vérmir héç kese.
Âbır heyâ gédince ġor{u ġal{ır ortadan,
Neyin derdini çeker sürüsü batmış çoban?!
Çı{ıb gétdi, şeherden uzaġlaşdı kârivan,
Gözetçi de bac alıb, çekildi gétdi yoldan.
Deve palçıġda yanmış ildırım zerbesinden,
Türkmen azad édilmiş devenin vérgisinden.
Arzulardım heyâtda sedaġet, düzgün ilġar,
Ümidlerim puç oldu, vefasız çı{dı dildâr
Dâd çekdim ferasetsiz, anlamaz böyüklerden,
Böyük ġemler bu kiçik könlümü étdi mesken.
Zennedirdim, dünyada var vefâlı adamlar,
Yârım vefasız çı{dı, sehvime étdim iġrar.
Yusif’in de başına belalar açdı dövran,
Ġardaşlar arasında baş véren bir nifaġdan.
Bir ilin mehsuludur menim gündelik ġemim,
Uzun iller boyunca ġem olacaġ hemdemim.
Budur, yéne töretmiş yaşıl yélkenli felek,
Fırtınalar ġoparan, gemi ġıran bir külek.
Yo{, bu tufan yaranmış ġezanın buyruğile,
Goy dünyada mö’minler yaşasın bundan béle.
┬ilâs olum déye men, bir ġudretli hökmdâr,
Çalışır var gücile, artıġ ne möhnetim var.
┬aġanî’ni öldürse şah, onun sarayından,
Ġisasını alar bir şah nişanlı hökmran.
Mal ve şöhret sahibidir bu gün alçaġ adamlar,
Nefse esir olanların bazarıdır bu bazar.
Bu ötergi ġem évinde varsa şadlıġ eseri,
Onlar olar şâd ki, yo{dur insanlıġdan {eberi.
Terk ét dünya meclisinin o yu{arı başını,
Alçaġlardır o meclisin yéyen dadlı aşını.
Ya{şı adam pislik görür, bu dünyaya gelenden,
Ne éylesin dünya, ancaġ pislik gelir elinden.
Çalış alçaġ adamlardan tike alma dünyada,
Onlar seni rüsvay éder, géder hörmetin bâda.
Üzden parlaġ olsalar da, içleridir ġapġara,
Ayna adı vérmek olar bu cehetden onlara.
Ġanmazların elindedir vâr dövletin hamısı,
Sanki İsa süfresine ġonub éşşek arısı.
Nâmerdlerle {adimlerdir tutan bu gün cahanı,
Bu dövrandır {âcelerle {esislerin dövranı.
Éy ┬aġanî, pâk duyğuyla beze her bir sözünü,
O dünyada bir meġama çatdır barı özünü.
Zemanede ġalmamıştır vefâdan bir elâmet,
Bu dünyada ne dost ġalmış, ne bir kesde sedâġet.
Dünya açıb el ġolunu bize étmekçün cefâ,
Efsus, onun ġarşısında dayana bilmez vefâ.
Ya{dı vefâ gülşenini hansı ateş tertemiz,
Ki, ġalmadı ne ġurudan, ne de yaşdan onda iz?!
Heyatımı éle yérde tükden asdı felekler,
Ecel ile aramızda yol ġalmadı tük ġeder.
Kime déyim öz derdimi sınamışam insanı,
Bir kimsede görmemişem men insanlıġ nişânı.
Éy ┬aġanî, çek gözünü alçaklar derġahından,
Ciyerinin ġanını ud, ġalmamış derde ġalan.
Merd odur ki, derd elinden étmesin héç ah ü zâr,
Derd odur ki, merd ġelbinde tuta bilsin ġerar.
Kim ġurub şadlığ büsatı ġem çölünde şövġ ile,
Éşġ gülzârında séyre o ġazanmış i{tiyâr.
Kim varı yo{luġla silmek istese héç ġor{madan,
Ġoy o varlıġ {éymesin yo{luġda ġursun âşikâr.
Éşġ elinden sa{sı ġabda méy alıb nûş éylese,
Câm-i cam almaz ele, bir te‘n ile gözden salar.
Sol elinde toplasa cümle cahanın varını,
Sağ elin bir zerbesile cümle servet mehv olar.
Zülfü cânanın éderse hökm kâfer olmağa,
Merd démezler âşiġe imânda olsa pâyidâr.
Yâr camalı nura culğarsa cahanı perdesiz,
Sübhden dem vurmağın ne zövġü, ne me‘nası var.
Merd kimi ┬aġanî bu alçaġ saraydan her zaman,
Göylere yükseltdiyi bayraġla étmiş ifti{ar.
Canım ne ġeder var, mene cânan sen olarsan,
Candan da eziz olsa bir insan, sen olarsan.
Sen indiye dek ġelbim üçün ġelb idin, éy yâr,
Bundan sonra da canım üçün can sen olarsan.
Her yârem eger olsa, onun melhemi sensen,
Her derdim olarsa, ona derman sen olarsan.
Könlün néce istese, éle vér mene ferman,
Ömrüm ne ġeder var, mene soltan sen olarsan.
Éylersem eger şerhini iman ile küfrün,
Baş herfle ser lövhe-yi divan sen olarsan.
Bundan béle aldatma meni küfrle, dinle!
┬aġanî’ye hemr küfr, hem iman sen olarsan.
┬aġanî nedir? Gelsen eger, éy gözü şehlâ!
Elbette ki, ┬aġanî’ye {aġan sen olarsan.
ANAM
(Anasını Te‘rif)
Eger olmasaydı ana zehmeti,
Ġazana bilmezdim men bu şöhreti.
Me’nalar kişisi o ġoco anam
İkinci Rabie kimiydi tamam.
Rabie söylemek sehv olar ona,
O, bir Rabie’ydi göy ġızlarına.
O, hikmet évinde bir baş heremdi,
İsmet âleminde ço{ möhteremdi.
Ona da Meryem tek atdılar böhtan,
O da Zehra kimi paylardı éhsan.
Béş günlük dünyanı tamam unutdu,
Meryem tek dörd aylıġ bir oruc tutdu.
Nestûri ġızıydı, nesli, mö’bedi,
O, sonra İslâm’a “dinimdir” dédi.
Onunla bu torpaġ gelerdi câna,
O, bir Filâkus’dü bizim dövrana.
Myastu yolunda eyleşerdi şâd,
Siyrûnî dilini bilirdi azad.
Béle ġet étmişdi ağlı, ilhamı
Ki, ġebul éylesin din-i İslâm’ı.
“İncil”den bir gün üz dönderen zaman,
Onu cezbétmişdi özüne “Ġur’an”.
O Züléy{a kimi bir {anım iken,
Sonra Yusif kimi ġul oldu birden.
Hüsnde olmuşdu bir Rum gözeli,
Onu beslemişdi meleyin eli.
Ezel ba{çasına vérmişdi ürek,
Huda perdesinde o beslenerek,
“Ġur’an”ı görende démiş “lâ ilâh(e, illâllâh…!”
┬aç’dan ve “İncil”den éylemiş ikrah.
┬aç’a kesildikde amansız düşmen,
┬aç kimi o çarpaz olmuşdur hemen.
Daima İsa’ya dualar étdi,
┬elil’in yolunca sidġ ile gétdi.
Oyaġdır yatmayır eslâ géceler,
Dinden nefes alır doğarken seher.
Onun imânına, secde éderek,
Ülkeri tesbéh tek çévirir felek.
Sûfiler kimi o çı{armışdı ad,
O saf üreklide vardı é’tiġad.
Nezere alaraġ esil-nesebin,
Ezel öz möhrüyle kesmişdi kebin.
Yandırmaġ isterken Ġebrinde çıraġ,
Ġelbini mum étdi, sözlerini yağ.
Zefer çalmaġ üçün, bunu da déyim,
Mene sübh télinden tikmişdi géyim.
O razı ġalarsa {oş olar hâlım,
Onun duasıyla güler iġbalım.
Onun her sözünden alıram ġüvvet,
Ġala’dır vérdiyi her bir nesihet.
Kesilse düşmenle ġarşıda yolum,
O ġoca ġarıdan güc alar ġolum.
Onun duaları olmasaydı, ah,
Ömrüm puç olardı, yeġin bir sabah.
Onunla fe{r édir bu doğma veten,
Üvéys kimi bendem o arvada men.
Burada onunçün men düşüb ġaldım,
Özümü min derde, belâya saldım.
Onun haġġı ço{dur boynumda, bîşekk,
Sévimli emimin haġġı olan tek.
KAYNAK: İRAN TÜRK EDEBİYATI ANTOLOJİSİ, Yard. Doç. Dr. Ali KAFKASYALI, ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ BASIMEVİ ERZURUM-2002
Yorumlar kapalı.