Claude Bernard kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi

kihaes 05/23/2017 1

Claude Bernard kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi: (1813-1878) Fransız fizyoloji bilgini. Sindirim ve sinir sistemi üzerine yaptığı araştır­malarla deneysel tıbbın ve fizyoloji­nin kurucusu sayılır. Temmuz 1813 ’ te Beaujolais bölgesindeki Rhone ilinin Saint-Juhen kasabasında doğdu. Orta halli bir bağcının oğlu olduğundan düzenli bir eğitim olanağı bulamayan Claude Bernard, kasabanın papazından Latince öğrendikten sonra Vıllefranche’taki Cizvit okuluna yazıldı. Ardından Thoissev’de, özellikle edebiyat kültürüne ağırlık veren, fizik ve doğa bilimlerini programına bile almayan bir kolejde okumaya başladıysa da, ailenin parasal sorunları giderek arttı­ğından, 1831 ’de öğrenimini yarım bırakıp Lyon’lu bir eczacının yanına çırak girdi. O sıralar en büyük düşü tanınmış bir oyun yazarı olmaktı. Boş zamanlarında yazdığı La Rose du Rhöne (“Rhöne’un Gülü”) adlı bir vodvilden ICO frank kazanınca, eczanedeki işini bırakıp ovun yazarlığına dört elle sarıldı. 1834’te Arthur de Bretagne adlı beş perdelik trajedisini bitirip Paris’e ünlü eleştirmen Saint-Marc Girardin’e  götür­düğünde yapıtından ve başarısından çok umutluydu. Ne var ki Girardin 21 yaşındaki gence oyun yazmayı bırakıp bir tıp okuluna devam etmesini, salık verdi.

Claude Bernard eleştirmenin bu öğüdünü tuttu ve gider­lerini karşılamak için geceleri ders vererek tıp öğreni­mini güçlükle sürdürdü. Gerçekten de, bir yandan para sıkıntısı içinde bunalan, öte yandan o güne değin doğabilimlerine dayalı sağlam bir eğitim görmemiş olan Claude Bernard, 1843’te okulu bitirdiğinde en düşük not alan öğrencilerden biriydi.

Claude Bernard, 1839’da Paris’teki hastanelerde staj yaparken Magendıe gibi değerli bir hekimle çalışma fırsatı bulmuştu. Okulu bitirince de Hötel-Dıeu ve College de France’ta Magendie’nin asistanlığını yap­maya başladı. Hocasının deneyiminden ve bilgi biriki­minden çok yararlanmasına karşın, araştırma asistan­lığıyla yetinmek istemiyordu. 1844’te tıp fakültesinde ders verebilmek için başvurduysa da açılan sınavda başarılı olamadı. O aralar Parisli zengin bir doktorun kızıyla evlenmiş, ancak bu evlilik ona yeni sorunlar­dan başka bir şey getirmemişti. Karısının özel doktor olması yolundaki isteklerine ve evinin bodrumunda canlı hayvanlar üzerinde yaptığı deneylere sürekli karşı çıkmasına karşın, klinik çalışmalarını giderek azaltıp tüm zamanını laboratuvar araştırmalarına ver­di. 1847’de Magendie, College de France’taki dersleri­nin bir bölümünü bu çok güvendiği öğrencisine bıraktı. 1853’te büyük yankılar uyandıran teziyle doktora derecesini alan Berna, d ertesi yıl Sorbonne’ da kendisi için kurulan genel fizyolog kürsüsünün profesörlüğüne, 1855’tc Magendie’nin ölümü üzerine de College de ’ ranee’ ta hocasının yerine getirildi.

1860’tan sonra derslerinden arta kalan zamanını doğduğu kasabada geçirmeye başlayan Claude Bernard, uğra­şılarını bilim felsefesi üzerinde yoğunlaştırdı. Karısın­dan ayrılmış, Yahudi asıllı Rus öğrencisi Marie Raffaloviç ile platonik bir ilişkiye girmişti. O sıralar sağlığı iyice bozuldu; karaciğer ve pankreasında başlayan hastalık böbrek iltihabına dek ilerlediğinden, 1868’de Sorbonne’daki kürsüsünü öğrencisi Paul Bert’e bıraktı, yalnız College de France’taki derslerini sürdürdü. 1869’da Fransız Akademisi’ne seçildi, aynı yıl 1854’ten beri üvesi olduğu Bilimler Akademisi’nin başkanlığına getirildi. 28 Aralık 1877’de College de France’ta son dersini verdikten sonra sağlık durumu giderek ağırlaşan Claude Bernard 10 Şubat 1878’de Paris’te öldüğü anman, kendisinden önce hiçbir bilim adamına yapılmayan ulusal törenle gömüldü.

Çalışmalarıyla dört kez Bilimler Akademisi’nin Deneysel Fizyoloji Ödülü’nü almış, 1849’da III. Napoleon tarafından Legion d’honneur nişanıyla ve 1876’da Londra’daki Royal Society’nin Coplev madalyasıyla ödüllendirilmişti.

Claude Bernard ’ın 1843’te hazırladığı “Mide Özsuyu ve Beslenmedeki Rolü Üstüne” adlı bitirme tezi sindi­rimle ilgiliydi. 1847’de College de France’ta başladığı araştırmalarının ilk önemli bulguları da gene sindiri­me ilişkindir. Hayvanlar üzerinde yaptığı bu araştır­malarda besinleri doğrudan doğruya onikiparmak barsağına vererek, sindirim olayının büyük bir bölü­münün midede değil incebarsakta gerçekleştiğini gös­termiştir. Bu bulgu, eski bilgileri geçersiz kılacak yem bir yaklaşımdı. Ayrıca pankreas salgısının da sindirim olayında önemli bir görev üstlendiğini saptayan Claude Bernard, yağ moleküllerinin parçalanarak yağ asitleri ve gliserole dönüştüğünü de ilk kez açıklığa kavuştur­du. 1847’de Bilimler Akademisi’nin Deneysel Fizyo­loji Ödülü’nü alan bu çalışma, daha sonraki yüzyıl­da edinilen tıp ve biyoloji bilgileriyle doğrulanmış, Claude Bernard ın bulgularına eklenen yeni bilgiler temel kavramların moleküler düzeyde nasıl geliştiğini orta­ya kovmuştur.

Claude Bernard, 1850’den başlayarak araştırmalarını ka­raciğerin işlevi üzerinde yoğunlaştırdı. O yıl hazırla­dığı “İnsanda ve Hayvanda Karaciğerin Yeni Bir İşlevi Üstüne” adlı çalışması Bilimler Akademisi’nin 1851 Deneysel Fizyoloji Ödülü’nü alırken, 1853’te gene karaciğerin işlevim ayrıntılı bir biçimde inceleyen doktora tezi de dönemin en ünlü tıp bilginlerinin övgüsünü kazanmıştı. 1856’da, kara­ciğerde nişasta benzeri bir maddenin varlığını sapta­yan ve buna “glikojen” adını veren Claude Bernard, bu karmaşık yapılı molekülün vücut tarafından şekerden üretildiğini de gösterdi. Bu inceleme, vücudun basit moleküllerden yararlanarak yüksek yapılı maddeleri kendiliğinden üretebildiğinin ilk kanıtıydı. Çalışmalarını sürdürerek, glikojen moleküllerinin bir depo görevi üstlendiğini açıklayan da ilk Claude Bernard oldu. Onun açıklamasına göre vücuttaki şeker miktarı arttığında glikojene dönüştürülerek depolanır, gerek­tiği zaman bu glikojen molekülleri şekere dönüştürü­lerek vücuda enerji sağlanabilir. Söz konusu yapım- yıkım işlemleri, vücutta belirli dengelerin korunması­nı sağlamak amacıyla kandaki şeker miktarını belli bir düzeyde tutmaya yönelik bir süreçtir. Nitekim sonra­ki araştırmalar bu mekanizmada rol oynayan madde­lerin pankreasın salgıladığı insülin ve glükagon hormonlarınca denetlendiğini ortaya koyarak Claude Bernard ’ın bulgularını doğrulamıştır. Gerçekten de insülin fazla şekerin karaciğerde glikojene çevrilerek depolanması­nı, glükagon ise açlık sırasında azalan kan şekerini artırmak amacıyla karaciğer hücrelerindeki glikojenin parçalanarak şekere dönüştürülmesini sağlar. Pankre­as insülin sentezini başaramaz ya da yeterince salgıla- yamazsa, kan şekerinin düzeyi kontrol edilemez ve şeker hastalığına yol açar. Claude Bernard ’ın glikojen meta­bolizmasına ilişkin çalışmaları, milyonlarca insanı etkileyen şeker hastalığının anlaşılmasında ve tedavi yollarının araştırılmasında önemli bir adım olmuştur.

Claude Bernard ayrıca zehirli maddelerin ve anesteziklerin insan vücudu, özellikle sınır sistemi üzerindeki etkilerini araştırmış, karbonmoııoksidin oksijenin verini alarak hemoglobine bağlanabileceğini ve so­nuçta oksijen yetersizliğine yol açabileceğini göster­miştir. Kürarla yaptığı deneyler sonucunda, zehirli maddelerin hareket (motor) sinirleri üzerindeki felç yapıcı etkisini de ilk kez o tanımlamış, bu bulgular ilaçların insan vücudu üzerindeki etkilerine dikkati çekerek deneysel farmakoloji alanında yeni ufuklar açmıştır.

Bcrııard’ın üzerinde çalıştığı konular ve vardığı sonuçlar, bugünkü deneysel tıbbın temeli ve fizyolo­jinin olgusal içeriğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Söz ko­nusu alanların en önemlilerinden biri de, ilk kez Claude Bernard ’ın vurguladığı canlı yapıdaki “iç ortam” kavramıdır. Bu yaklaşıma göre hücreler, vücudun organik sıvılarında yaşamsal etkinliklerini sürdürebil­mek için gerekli her şeyi bulur. Böylelikle organizma dengelenmiş bir dizi kimyasal tepkime yoluyla ve “dış ortam”dan etkilenmeksizin önemli iç etkinliklerini sürdürebilir. Bu tepkimelerin denge durumunu koru­ması, yaşamın sürmesi için gerekli bir ön koşuldur. Organizmalar geliştikçe, iç ortamı daha dengede ve dış ortamdan daha bağımsız tutma eğilimi giderek artar ve sonuçta, örneğin basit organizmaların dona­rak ölmesine neden olan elverişsiz dış koşullara gerekli tepkiyi gösterebilir. Daha 1851’de dış etkilere yanıt olarak sinir sisteminin kan damarlarının gevşe­me ve kasılmasını denetlediğini saptayan Claude Bernard bu gerçeğe ilk kez dikkati çekmişti. Claude Bernard ’ın iç ortam kavramı, yaşam süreçlerinin kendi kendini ayarlaması demek olan bugünkü “homeostasis” kavramına temel olmuş, içsalgı bezlerinin düzenleyici işlevi açıklığa kavuşturulduğunda da yeni bir anlam kazanmıştır.

Claude Bernard ’ın bilimsel çalışmalarının değeri yalnızca gözlem ve deney gücüne değil, yönteminin varsayıma verdiği öneme de dayanır. Varsayımın deney sırasında araştırıcıyı etkileyecek biçimde ağırlık kazanmaması, ancak olaylar arasındaki bağlantıyı kurarak sağlam bir sonuç sentezine götürmesi gerektiğini savunan Claude Bernard, doğabilimlerinde deney ilkelerinin yerleşmesine çok büyük katkıda bulunmuştur. Çağının sınırlı teknolojik olanaklarına karşın elde ettiği her bulgu bugünkü tıp bilgileriyle doğrulanmış olan ve öğrenci­lerine de deneysel yöntemin önemini aşılayan Claude Bernard, deneysel tıbbın kurucusu sayılır.

Claude Bernard eserleri

  1. Mide özsuyu ve beslenmedeki yeri üzerine
  2. Hayvanda ve insandaki şekerli madde üreten organ olarak karaciğerin yeni bir işlevi üstüne araştırmalar
  3. Organizma Sıvılarının Patolojik Değişimi ve Fizyolojik Özellikleri Üstüne
  4. Canlı Dokuların Özellikleri Üstüne
  5. Anestezikler ve Asfiksi Üstüne
  6. Şeker Hastalığı ve Hayvanlarda Glikojen Metabolizması Üstüne

Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, 16. cilt, Anadolu yayıncılık, 1983

One Comment »