Charlie Chaplin kimdir? Hayatı ve Eserleri: (1889-1977) İngiliz sinema oyuncusu ve yönetmeni. “Şarlo” ile dünya sinemasında unutulmaz bir tip yaratmış, sessiz sinemanın en önemli güldürü ustalarından biri olmuştur. Charles SpencerChaplin,16 Nisan 1889’da Londra’ da doğdu, 25 Aralık 1977’de Corsier’de öldü. Lambeth adlı gecekondu bölgesinde, müzikhol oyuncuları Charles ve Hannah Chaplin’in oğlu olarak dünyaya geldi. Babasıyla ilk sahneye çıktığında beş yaşındaydı. Alkolik olan babası kısa süre sonra ölünce, üvey ağabeysi Sydney ile birlikte bir yetimler yurduna yollandı. Yedi ile on yedi yaşları arasında, annesi akıl hastanelerine girip çıkarken Chaplin yatılı okullarla yetimhanelerden kurtuldukça kumpanyalarda işler buldu. On yedi yaşında, ağabeysi Sydney ona Fred Karno Tiyatro Kumpanyası’nda bir iş buldu. Bu kumpanyayla yedi yıl Avrupa, İngiltere ve ABD’yi dolaşan Chaplin, 1913’te Mack Sennett tarafından Keystone Stüdyosu’na anlaşmayla bağlandı. Bundan sonra, bir daha sahneye dönmeyen Chaplin’in sinema yaşamı başlamış oldu.
Bu stüdyoda Making a Living (“Ekmeğimi Kazanırken”) gibi iki ya da üç makara uzunluğunda sessiz güldürü filmleri çeken Chaplin, “Şarlo” tipini de buradaki çalışmaları sırasında yarattı. Melon ‘şapka, dar frak ceketi, bol pantolon giyinmiş, kocaman pabuçlu, badem bıyıklı ve bastonlu “Şarlo” iki yana sallanarak yürüyor, bakımsız ve sarsak görünüşüne karşın son derece kurnaz ve çapkın davranıyordu. Otuz yıl süreyle geçerliliğini koruyan bu çarpıcı tip “sokaktaki adam”la “lümpen”in akıllıca bir örtüşmesiydi. İlk olarak Kid Auto Races at Venice (“Venedik’ te Küçükler Oto Yarışları”) filminde ortaya çıkan bu tip çok tutuldu ve arka arkaya filmlerde görünmeye başladı. Tillie’s Punctured Romance (“Tillie’nin Aşkı Fos Çıktı”) ve benzeri birkaç filmi de oyuncu Mabel Normand tarafından yönetilen Chaplin’in güldürü anlayışı Mack Sennett’in daha gürültücü ve gösterişli güldürü üslubuyla çelişti. Kısa zaman sonra başka film şirketlerinden de öneriler almaya başlayan Chaplin, 1915’te Essanay Stüdyosu’na geçti. Burada bir yılda on dört film çekti. Güldürü anlayışı daha da duruldu ve inceldi. 1916 Şubatı’nda Mutual Stüdyoları’na geçti. Bu arada giderek zenginleşiyordu. Yılda 670.000 dolarlık Mutual kontratı ile Hollywood’un en zengin yıldızları arasına girdi.
Charlie Chaplin Mutual’da yaptığı filmlere ötekilere oranla daha büyük bir sanatsal özen gösteriyordu. Giderek “Şarlo” güldürü için güldürü peşinde koşan bir tip olmaktan çıktı, daha duygusal, daha alaycı, çevresine karşı daha duyarlı, “insancıl” bir tip olmaya yöneldi. 1917’deki Easy Street (“Kötü Sokak”) ve The Immigrant (“Göçmen”) sadece halk tarafından değil, aydınlar tarafından da çok tutulan Şarlo filmlerinden ikisi oldu. Buradan, çok daha büyük parasal olanaklar sağlayan First National Stüdyosu’na geçti. Kendisini taklit edenlere engel olabilmek için önlemler aldı.
“Şarlo” evrensel bir tıp niteliği kazanmıştı. Filmlerinin son derece yaygın ve ortak duyarlıkları ele almaları, kültür farklılıklarını hiçe sayan bir duygusallığın benimsenmesi, Şarlo’yu sinemanın da dışına taşan bir kültürel tip haline getirdi. 1921 ’deki Avrupa yolculuğu sırasında daha önce görülmemiş bir ilgiyle karşılaştı. Zenginleşmesi de ona giderek sanatsal özgürlük sağlıyordu. First National’daki Shoulder Arms (“Tüfek Omuza”) The Kid (“Yumurcak”), The Pilgrim (“Hacı”) gibi başarılarından sonra, Mary Pickford, Douglas Fairbanks ve D. W. Griffith ile birlikte United Artists’i kurdu ve bu stüdyodaki ilk filmim 1923’de çekti; A tomarı of Paris (“Parisli Kadın”).
Charlie Chaplin bu filmde “Şarlo” tipinin güldürü olanaklarına bel bağlamadan ustaca bir görsel anlatı dokusu geliştirdi. Film, duygusal güldürünün klasik bir temasını, karı-koca-âşık üçlüsünü işliyor ve bundan duygusal güldürünün ustalarından bazılarını, örneğin Lubitsch’i andıran bir taşlama çıkarıyordu.
Öte yandan Chaplin’in özel yaşamı skandallarla sürüyordu. Mildred Harris’den sonra Lita Grey’den de olaylı bir biçimde boşanmasının yankıları sürüp giderken, en önemli üç filmini yaptı. 1925’te The Gold Rush (Altına Hücum), 1928’de The Circus (Sirk) ve 1931’de City Lights (Şehir Işıkları). Bunlardan ilki, Chaplin’in en sevdiği filmi, Altına Hücum, Şarlo tipine bir dönüş niteliğindedir. 1898 Alaska’sındaki “altına hücum” sırasında rakiplerinin açgözlülüğüyle doğa koşullarının çetinliği arasında sıkışıp kalan “zavallı Şarlo” bu filmde unutulmaz bölümler yaratır. Eski bir postalı tabağa koyup yemesi, hiçbir konuğun gelmediği bir Noel yemeği gibi sahneler, aslında trajik olan bir öykü içinde yer alan gülünç sahnelerden bazılarıdır. Bu filmde güldürü öğelerini insancıl içeriklerle işlemekte doruğa çıkılmıştır. Sirk, Chaplin’in ilk dönemini hatırlatan başarılı filmlerinden biridir. Burada adeta sessiz filmlerindeki yöntemlerin ilginç bir derlemesini yapmaktadır. Durum güldürüsünün en olgun örneği olan Sirk Chaplin’in sinema dilini ustalıkla özümlediğini kanıtlayan bir örnektir. Bunu izleyen Şehir Işıkları ise iktisadi kriz döneminde geçen bir aşk öyküsüdür. Şarlo bu filmde kriz sırasında bir dizi iyi rastlantının art arda gelmesi sonucunda kör bir çiçekçi kızın (Virginia Cherrill) gözlerinin açılmasına yardımcı olur. Filmde, Altına Hücum’daki insancıllığın dozunda bir duygusallığa kayıldığı görülür. Büyük bir başarı kazanmış olan bu film piyasaya çıkışının haftasında beş milyon dolarlık gişe geliri sağlamıştı. Chaplin, sesli sinemanın iyice yaygınlık kazanmaya başladığı sırada çekmeye başladığı bu filminde, sesli sinemadan bütünüyle yararlanmak istememişse de, dramatik bütünlük sağlama yolunda müzik ve efektler kullanmıştı. Ama sesli sinema kısa sürede Chaplin’i de zorlamaya başladı. Piyasa artık sessiz filmleri kabul etmiyordu. Chaplin büyük gelirine dayanarak, bir süre daha sessiz filmlerle iş yapabilen tek yönetmen olmayı başardı. Son sessiz filmi Modem Times (Asri Zamanlar) nerdeyse gerçeküstücülük anlayışına varan çağdaş bir güldürü filmiydi. Filmde senkronize diyalog yoktur, sadece bir şarkı duyulur. Asrı Zamanlar fabrika kapılarındaki işçilerle domuz sürülerinin kurgulanmış görüntüleriyle açılır. Bu, birçok eleştirmen tarafından toplumsal bir taşlama olarak görüldüyse de sanatçı giderek saf güldürüye ağırlık veriyor, film pantomimle güldürünün başarılı bir karışımı oluyordu. Asri Zamanlar Chaplin’in, senaryosu önceden hazırlanmış ilk filmi olmasına rağmen, bölüklü anlatı yapısıyla dikkati çekiyordu. Chaplin ters yönde açıklamalar yaptıysa da politik dokundurmaları gözden kaçmayan film komünistlik suçlamasına uğrayarak Almanya ve İtalya’da yasaklandı, Amerikan sanayicilerini de büyük oranda tedirgin etti.
Chaplin’in sesli sinemaya boyun eğdiği ilk film 1940’taki The Great Dictator’du (Büyük Diktatör). Bu filmle “Şarlo” tipi, makyaj dışında, sona ermiş bulunuyordu. Bu adımın tehlikeleri büyüktü. “Şarlo” gibi evrenselleşmiş bir tip kolay kolay yeniden yaratılamazdı, izleyen yıllarda Chaplin’in pantomimden uzaklaşmasıyla ününün kaybolmaya yüz tuttuğu görüldü.
Büyük Diktatör politik olduğunu gizlemeye gerek görmeyen bir güldürüydü. Yapıldığı ve gösterildiği sırada II. Dünya Savaşı’na ABD henüz katılmamıştı. Ama Naziler’e ve Hitler’e doğrudan saldıran bu filmi, çok kısa bir süre sonra, ABD’nin savaşa katılması izledi. Shoulder Arms (1918) filminde olduğu gibi, bu filmde de nerdeyse savaşın haberciliği yapılmıştı.
Filmde Charlie Chaplin iki rolü birden canlandırır: Tomania adlı hayali bir ülkenin diktatörü olan Hynkel ve küçük bir azınlık berberi. Berber diktatörle karıştırılınca türlü karışıklıklar baş gösterir ve sonunda Yahudi berber, ait olduğu azınlığın haklarını savunmak üzere sesini yükseltir. Filmin didaktik özelliği bir yana, Chaplin’in güldürüsüyle toplumsal eleştiriyi bağdaştırdığı bölümler-diktatörün üzerine dünya resmi çizilmiş balonla oynadığı sahne gibi-son derece başarılıdır. Öte yandan, gene bu yıllarda Chaplin’in yaşamıyla ilgili birtakım sorunlar ortaya çıktı. Üçüncü karısı oyuncu Paulette Goddard’dan ayrılmak üzere mahkemeye başvurdu. Yüksek vergi borçlan olduğu anlaşıldı. En önemlisi de II. Dünya Savaşı günlerinde bile Amerikan vatandaşlığına girmeye yanaşmaması açıkça kınanmaya başlandı. Büyük Diktatör’le zirveye çıktığı söylenebilecek olan popüler filmlerinin dönemi artık sona ermiş bulunuyordu.
1947 tarihli Monsieur Verdoux (“Mösyö Verdoux”) Chaplin’in bu her bakımdan sarsıntılı dönemde gerçekleştirdiği bir filmdir ve yönetmenin ilk kara güldürüsüdür. Orson Welles’in verdiği düşünceden yola çıkan film geleneksel Mavi Sakal izleğine dayalıydı. Filmde iş adamlığı Verdoux’nun cinayetleri ile özdeşleştiriliyor, Verdoux para kazanmak için cinayet işlemeye zorunlu kalmış bir “zavallı-centilmen” olarak gösteriliyordu. Filmde “Şarlo” tipinden esintiler olduğu gibi çok ince bir toplumsal taşlama da vardı. Chaplin son derece ustaca denetlenmiş, ölçülü bir oyun sergileyerek oyunculuk mesleğinde bir dönüşüme ulaştığını gösteriyordu. Film, biraz da Chaplin’e yöneltilen düşmanlığın sonucu olarak, büyük bir tepkiyle karşılandı. Kâr getirmek bir yana, zarar etti. Amerikan seyircisi bu “kara güldürü”yü neredeyse kendisine yönelik bir hakaret saydı. Gösterilen tepkiyi geçiştirmek için yeniden piyasaya sürülen Şehir Işıkları, Chaplin’in parasal ve sanatsal açıdan rahat bir soluk almasına bir oranda yardımcı oldu. Gene de gösterilen büyük tepki, Chaplin’in “Amerikan Aleyhtarı Etkinlikler Komitesi” tarafından sorguya çekilmesiyle sonuçlandı. Komünistlikle suçlanan Chaplin’ in başı derde girmediyse de, ABD’de çevirdiği bir sonraki filmi Limelight’ın (Sahne Işıkları) pek iş yapamayacağı anlaşıldı. Avrupa’daki reklam organizasyonunu yürütmek üzere İsviçre’ye giden Chaplin’e Amerika’ya dönerse başına büyük dertler açılabileceği söylenince, sanatçı dördüncü karısı, tiyatro yazarı Eugene O’Neili’in kızı Oona O’NeiIl ile birlikte İsviçre’ye yerleşti.
Sahne Işıkları Avrupa’da büyük başarı kazandıysa da, Amerika’da tam bir başarısızlığa uğradı. Bu filmde yaşlı bir soytarının yaşamı işlenir. Bir zamanlar ünlü bir müzikhol yıldızı olan Calvero küçük bir balerine (Claire Bloom) yardım ederek onun büyük bir yıldız olmasını sağlar. Aşırı duygusal anlatımı, aşırı durağan, eski moda yapısıyla, Sahne Işıkları başarısız bir film olarak anılır. Ama melodramatik öyküsüyle özellikle Avrupa’da büyük bir ilgiyle karşılanmış, filmin çok beğenilen müziğini de Chaplin yazmıştır.
Sanatçının Amerika dışında yaptığı iki filmden biri, 1957’de Londra’da çektiği A King in New York’tur (“New York’ta Bir Kral”). New York’ta sürgünde bulunan bir kralın New York kentinin gündelik yaşamına ve bu arada da duygusal birtakım serüvenlere girmesi, Chaplin’in kendi sürgünlüğünü çağrıştırıyordu. Bu film fazla bir başarı elde edemedi. Chaplin 1964’te My Autobiography (“Yaşamımın Öyküsü”) adı altında kendi yaşam öyküsünü yayımladı. Londra’da geçen çocukluğunu, sinemadaki ilk yıllarını renkli bir üslupla anlatan bu kitabı, daha sonra, 1974’te My Life in Pictures (“Sinemada Yaşamım”) adlı resimli derleme izledi.
Kitabın yayımlandığı sıralarda Londra’ya yaptığı bir yolculukta Sophia Loren’le tanışan Charlie Chaplin, yıllardır aklında olan bir tasarıyı onunla gerçekleştirmek istedi. Öteki başrol için de Marlon Brando düşünüldü. 1966’da ortaya çıkan A Countess from Hong Kong (Hong Konglu Kontes) oyuncularına, yönetmenine karşın, başarısız bir güldürü olmaktan kurtulamadı. Hong Kong’dan gemiyle ülkesine dönen Amerikalı bir diplomatın fahişelik yapmak zorunda kalmış Beyaz Rus bir kontesle geçirdiği serüven, filmin eksenini oluşturuyordu. Kontes gemiye çıkarak diplomattan Amerika’ya sığınmak için yardım etmesini istiyor, ikisi birbirlerine âşık oluyorlardı. Film iyice eskimiş bir güldürü anlayışının örneğiydi. Birçok eleştirmen Chaplin’e duydukları saygıdan ötürü film konusunda sessiz kalmayı yeğlediler. Bu film Chaplin’in son filmi oldu.
1972 Oscar Ödül Töreni’nde kendisine özel ödül verildi. 1975’te “sir” unvanını aldı.
Charles Chaplin dünya sinemasının en önemli sanatçılarından biridir. Sinemada güldürü anlayışını kendisinden önceki Mack Sennett ve benzerlerinin oldukça “mekanik”, “slapstick” tarzı güldürü anlayışından daha ileriye götürmüş, çağdaşlarından Buster Keaton kadar entelektüel bir güldürüye yönelmemişse de güldürü anlayışını sürekli zenginleştirmiştir. Ayrıca yarattığı “Şarlo” tipi güldürü tipi olarak sağladığı derinliğin yanı sıra “insancıl” içeriğiyle de dünya kültür tarihinde önemli bir yer almıştır.
Chaplin’in sanatçılık anlayışı “birey”de odaklanan bir dünya ve insan görüşünden kaynaklanır. Chaplin’i Dickens ve benzeri yazarlarla karşılaştıranlar onun “küçük adam”ı savunurken sadece toplumsal eşitsizliklere parmak bastığını düşünmüşlerdir. Oysa Charlie Chaplin, düşman ve yabancı bir dış dünya tarafından sürekli olarak itilip kakılan, sindirilmeye, susturulmaya çalışılan “birey”in ayakta durma çabasını anlatır. Bu dış dünya Chaplin’in ilk, kısa güldürülerinde kaba saba, iri yarı adamlar, kişiyi fiziksel olarak ezmeye
çalışan çeşitli güçlerdi. Asri Zamanlar’da ise bu dış dünya kocaman dişlilerle simgelenen düşman bir “sistem”e dönüşürken aynı zamanda metafizik bir anlam da kazanır. Bununla birlikte, bu dış dünya-birey çatışması, Chaplin’in güldürülerinde güldürü Ticari olayının sezgisel, anlık, tepkisel mantığından ayrı denemeleri düşünülemez. Denebilir ki, Charlie Chaplin önce anlatım aracı olan güldürüyü bulmuş, bunda ustalaşmasına koşut olarak insan ve dünya görüşünü oluşturmuştur.
“Şarlo”nun ilk hedefi dünyaya “güldürücü” tepkilerle yaklaşmak ama bu tepkileri insan varoluşunun “saçma” özüne varan bir gidiş içinde kurgulamaktır.
Charlie Chaplin Eserleri:
- Easy Street, 1917, (“Kötü Sokak”);
- The Immigrant, 1917, (“Göçmen”);
- Shoulder Arms, 1918, (“Tüfek Omuza”);
- The Kid, 1921, (“Yumurcak”);
- The Pılgrım, 1923, (“Hacı”);
- A Woman of Paris, 1923, (“Parisli Kadın”);
- The Gold Rush, 1925, (Altına Hücum);
- The Circus, 1928, (Sirk);
- City Lights, 1931, (Şehir Işıkları);
- Modern Times, 1936, (Asri Zamanlar);
- The Great Dictator, 1940, (Büyük Diktatör);
- Mcmsieıtr Verdoux, 1947, (“Mösyö Verdoux”);
- Limelight, 1952, (Sahne Işıkları);
- A King m New York, 1957, (New York’ta Bir Kral );
- A Countess from Hong Kong, 1966, (Hong Konglu Kontes).
Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, Cilt 25, Anadolu yayıncılık.
Charlie Chaplin kimdir? Hayatı ve eserleri: İngiliz sinema oyuncusu ve yönetmeni. Asıl adı Sir Charles Spencer Chaplin’dir. Şarlo olarak da bilinir. 1889’da Londra’da doğdu. Anne ve babası sirk oyuncusuydu. Bu yüzden altı yaşındayken seyirci önüne çıkan Chaplin, şarkı söyleyip dans etmesini öğrendi. Çocuk yaştayken babası öldü. Akıl ve ruh hastası olan annesi de sık sık akıl hastânesine gidip geliyordu. Bu sebeple sıkıntı ve sefillik içinde bir hayat yaşayan Charlie Chaplin, bu dönemde bâzan geçici sahne işleri buldu. Bâzan da sokaklarda yaşamak zorunda kaldı. On yedi yaşındayken Fred Karno’nun müzikhol topluluğuna girdi. 1910 yılında ABD’ye gitti. 1912’de buraya yerleşti. Mack Senett’in yardımıyla sinema oyunculuğuna atıldı. 1913’te Keystone film şirketiyle anlaşarak 35’in üzerinde kısa filmde rol aldı. Daha çok komedi türünde oyunlarda rol alan Charlie Chaplin, kısa sürede meşhur oldu.
1915’te Essenay Şirketi için 15 film çevirdi. 1916 ve 1917’de Mutual şirketi için 12 kısa ve orta uzunlukta film yaptı. Essenay şirketinden 1250 dolar, Mutual şirketinden 10.000 dolar haftalık; ayrıca sözleşme için 150.000 dolar aldı. 1917’de de First National şirketinden sekiz film için 1 milyon dolar aldı. 1919’da Griffith, Mary Pickford ve Douglas Fairbanks ile birlikte “United Artist” firmasını kurdu. Birçok filmini bu firma adına veya kendi adına çekti.
1942’de savaşta Almanlara karşı ikinci bir cephe çağrısında bulundu. İzlediği tutum sebebiyle pekçok çevrenin yanısıra Amerikan ordusunu da sinirlendirdi. ABD hükümetinin vergi borcu için sıkıştırması, ayrıca bâzı politikacı ve köşe yazarlarının, yıkıcı faaliyetlerde bulunduğunu ileri sürmeleri üzerine ABD’den ayrıldı. 1952’de yerleşmek üzere İsviçre’ye gitti.
1953’te ABD Adâlet Bakanlığınca soruşturulacağını öğrendi ve Cenevre’de kaldı. Bundan sonra âilesiyle birlikte Vevey yakınlarında Corsier-Suur-Vevey’de yaşamaya başladı.
1957’de Londra’da yaptığı New York’ta Bir Kral (A King in New York) adlı komedi filmiyle Amerikan idâresini ve yaşayışını tenkid etti. Bu sebeple komünizm taraftarlığıyla itham edildi. 1964’te hayat hikâyesini yayınladı. 1966’da başrollerini Marlon Brando ve Sophia Loren’in oynadığı, kendisinin de hem senaryosunu yazdığı hem de küçük bir rolde göründüğü Hong Konglu Kontes adlı son filmiyle tekrar dikkatleri üzerine çekti. 1972’de kendisine verilen Özel Oskar Ödülünü almak üzere ABD’ye gitti. 1977’de İsviçre’nin Coirser-Sur-Vevey şehrinde öldü.
Çok hareketli bir hayâtı olan Chaplin’in dört evliliğinin üçü filmlerinin başrol oyuncularıyla, dördüncüsü de oyun yazarı Eugene O’Neill’in kızı Oona O’Neill ile oldu.
Filmlerinde yergi, maskaralık ve güldürü unsurlarını iç içe kullanan Charlie Chaplin, mim oyuncusu ve yönetmen olarak sanatıyla her türlü seyirciyi etkiledi. Kırk yıldan fazla süren sanat hayâtında 79 film yaptı. Onun oyuncu ve yönetmen olarak yaptığı filmlerden bâzıları şunlardır:
Şarlo Patinajcı (The Rink), Şarlo Rejim Yapıyor (The Cure), Şarlo Göçmen (The İmmigrant), Şarlo Kaçıyor (The Adventurer), Şarlo Asker (Shoul der Arms), Yumurcak (The Kid), Şarlo Hacı (The Pilgrim), Parisli Kadın (A Woman of Paris), Altına Hücum) (The Gold Rush), Şarlo Sirkte (The Circus), Şehir Işıkları (City Lights), Asrî Zamanlar (Modern Times), Şarlo Diktatör (The Great Dictator), Sahne Işıkları (Limelight), New York’ta Bir Kral (A King in New York), Hong Konglu Kontes (A Countess From Hong Kong).
KAYNAK: REHBER ANSİKLOPEDİSİ, 4. CİLT
Yorumlar kapalı.