Oğuz Atay’ın Bir Bilim Adamının Romanı eseri hakkında bilgi

kihaes 06/21/2015 0

Oğuz Atay’ın Bir Bilim Adamının Romanı eseri hakkında bilgi: Oğuz Atay, Bir Bilim Adamının Romanı’nı yazarken gerçeğe uy­gunluktan uzaklaşmamak zorunluluğuyla edebî bir eser oluş­turmanın yaratıcılığını, biçim kaygısını da göz önünde tutarak birleştirmek durumundaydı. Bilgi Yayınevi tarafından 1975 yı­lında yayımlanan eser 269 sayfa, 2 bölüm ve 18 alt bölüm. Son sayfadaki şu not, romanın gerçeklik sınırlarını belirlemesi bakı­mından önemli: “Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu’nca desteklenen bu eserde anlatılan her olay ve belirtilen her türlü fikir ile ilgili sorumluluk eserin yazarı ve eserin bu şekliyle yayımlanmasını uygun gören Prof. Dr. Jale İnan’a aittir” (s. 269) Demek oluyor ki Oğuz Atay, belgelere dayalı, yani gerçeğe uygun bir biyografi yazmak durumundaydı, ama bunu sanat düzeyinde gerçekleştirmeyi amaçladı. Eserin başlığında roman sözüne yer verilmesi anlamlıdır. Bir Bilim Adamının Romanı’nda Oğuz Atay’ın kurmacası, anlatıcı görevini yüklediği Profesör figürü ile onun karşısına alıp Mustafa İnan’ın hayatını anlattığı genç üniversiteli adayıyla sınırlanmaktadır. Bilim Hizmet Ödülü başlığını taşıyan birinci bölüm, Fen Fakültesi giriş sınavı puan­larını öğrenmek için fakülte koridorlarında kalabalığa karışan taşralı bir öğrenci adayının kendini bir ödül töreninde bulma­sıyla başlıyor:

İlk engeli aştı kalabalıktan yararlanarak. Başını uzattı, içeri bakmaya çalıştı. “Ne oluyor orada?” Orta boylu, gözlüklü, yaşlıca bir adamı yana itti galiba. Kibar bir adam olmalı ki, kendisine omuz vurulmamış da sanki bir soru sorulmuş gibi açıkladı: “Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun ödülleri dağıtılıyor.” Delikanlı duyduğu sesten yana çevirdi başını. “Bu sözlerden bir şey anlamadınız galiba.” Anlama­dık. Başını salladı. “Tören yapılıyor.” (s. 8)

İşte, romanın anlatıcı figürü bu orta boylu, gözlüklü, yaşlıca ve kibar adamdır. Fakülteye adım attığı gün bir bilim ödül törenini yaşamak fırsatını bulan bu genç, anlatıcı figür için sempatik bir dinleyici vaadetmektedir. Delikanlının bilim dünyasına girme hevesinin yanısıra şivesinden de Güneyli olduğu, hattâ Mustafa İnan’ın hemşehrisi olduğu anlaşılmıştır. Profesörlüğe yükselip bilim ödülünü hak etmiş bir hemşehrisinin hayat hikâyesini öğ­renmek isteyeceği beklenebilir artık. Roman dokusuna alman ilk belge, bilim hizmet ödülü metni:

Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Bilim Kurulu,

9 Ağustos günü ve 134 sayılı toplantısında Profesör Doktor Mustafa İnan’a İstanbul Teknik Üniversitesi’nde 1944’lerde başlayıp, 1967’deki vefatına kadar tatbiki mekanik dalındaki bilimsel çalışmaları, eşsiz hocalığı ve çok sayıda genç araştı­rıcı ve bilim adamı yetiştirmek suretiyle modern anlamda bir ekol kurmuş olmasını dikkate alarak 1971 YILI HİZMET ODULU’nün verilmesini kararlaştırmıştır, (s. 10)

Söz konusu birinci bölüme, roman konusunu bazı önemli nok­taları anarak özetlemek işlevi yüklenmiş: Hayat hikâyesini öğ­renmeye hazırlandığımız Profesör Mustafa İnan’ın doğum yeri ve tarihi, yetiştiği sosyal çevre, hayatındaki dönüm noktaları, liseyi, Teknik Üniversiteyi birincilikle bitirdiği, İsviçre’de dok­torasını başarılı bir şekilde verdiği, Teknik Üniversitede ilk doktorayı onun yaptırdığı, dekan, rektör olduğu, karısı Jale Hanımla para sıkıntısı içinde bir evlilik hayatı sürdüğü, oğlu Hü­seyin’i iyi yetiştirdiği bir çırpıda söyleniveriyor. Birinci bölümün bu baştan özetleme işlevinden başka bir özelliği de Oğuz Atay’ın bu eseri yazmadaki amacını sezdirmesidir. Romanın anlatıcı figürü Profesör, bilim adamı Mustafa İnan’ın hayatını, genç üni­versiteli adayına anlatırken bir eğitici gibi davranmaktadır. Ha­yatı anlatılan bilim adamı, gençler için bir örnek, bir ideal olarak yansıtılmakta, bu hayatın onları etkilemesi beklenmektedir.

ilk Yıllar başlıklı bölümde Mustafa İnan’ın annesi, babası ve ilk çocukluk yılları anlatılıyor. Bu yılların en önemli olayı, küçük Mustafa’nın damdan düşmesidir. Onun zayıf bünyeli bir çocuk olarak büyümesinde bu olay vurgulanıyor. Savaş yıllarının yok­sulluğunda onun beslenmesine özen gösterilirken başka çocuk­lardan ayrıcalığı da buna dayanıyor. Fransızlardan kaçarak ailesiyle birlikte Konya’ya göç edişleri ve Mustafa İnan’ın haya­tında Konya’nın anlamı üzerinde duruluyor. Bir matematik profesörü olarak Mustafa İnan’ın yalnız kafa adamı değil, aynı zamanda ruh ve sanat adamı da oluşu roman boyunca en çok vurgulanan özelliklerden biridir. Oğuz Atay, anlatıcı figürüne roman kahramanının en çok bu özelliğini ortaya koyan belge­lerden söz ettiriyor. Henüz Konya’daki çocukluk yıllarında be­liren mistik yanından, dinlediği vaazlardan söz ediliyor: “Dinle­diği vaazları, anlamadığı halde, sözlerinin müziğini sevdiğinden olacak, ezberlemişti. Bir akşam kelimesi kelimesine tekrarladı o gün camide dinlediği Farsça sözleri.” (s. 28)

Konya’nın mistik etkisini bütün hayatı boyunca hissettiği belirtilen Mustafa İnan’ın Hindu Dini üzerine bir inceleme yaptığı, bir konferans verdiği anlatılıyor. Dindar bir aileden gel­inenin de bu eğilimde payı açıktır, ama önemli olan Mustafa İnan’ın kendini hayatı boyunca tek yanlılıktan koruyup sanatla bilimi, duyguyla aklı, inançla mantığı dengede tutmaya özen göstermiş olması ve Oğuz Atay’ın bir yığın belge arasında bu özelliği ortaya koyanları özenle değerlendirmesidir. Mustafa İnan’ın matematikte üstün yetenekli bir lise öğrencisiyken eve roman taşıdığını, Mühendis Mektebi’nin birinci sınıfında da matematikle edebiyata aynı anda ilgi gösterip değer verdiğini öğreniyoruz: “Mustafa Salih Zeki’nin ‘Kamus-u Riyazi’sini okurdu, henüz yabancı dil bilmediği için Salih Zeki’nin Henri l’oincare’den çevirdiği ‘İlim ve Faraziye’, ‘İlmin Kıymeti’ gibi kitapları okuyordu. Mühendis Mektebinin birinci sınıfındaydı. Divan edebiyatına da merak sarmıştı.” (s. 67-68)

Onun hayran olduğu Ömer Hayyam’ın da aslında matema­tikçi olduğu hatırlatılırken, sentezci büyüklerden biri daha anıl­mış oluyor, (s. 68) Oğuz Atay’ın da Teknik Üniversitede okuyup edebiyata ilgi duyan, roman yazarı olan bir kimse olduğunu hatırlatırsak, söz konusu romanda anlatıcı figüre söylettiği şu sözler daha da anlamlı görülür: “Demek mühendisler de şiir yazıyor.’ dedi genç adam. ‘Neden yazmasınlar? Roman bile ya­zarlar bazen. Bence Mustafa’nın hayatını yazarlarsa meselâ, çok iyi etmiş olurlar.” (s. 68)

Romanda, Mustafa İnan’ın ihtisas alanıyla sınırlanmış, dış dünyaya kapalı asosyal bir tip olmadığını vurgulayan çeşitli tablolar var. Onun alışılagelmiş tek yanlı çalışkan öğrenci imajını yıkan, dışa, çevreye, insanlara açık, eğlenmeyi bilen, sanata eği­limli bir kişiliği olduğu üzerinde duruluyor:

Birlikte kafaları çekerlerken Mustafa onlara Fuzulî’den be­yitler okuyor, Nedim’in içki düşkünlüğünden örnekler veri­yordu: Meyhane mukassi görünür taşradan ammâ./Bir başka ferah başka başka letafet var içinde. Rakıdan başka bir de tiyatroya düşkün olmuştu. Hafta sonları arkadaşları mek­tepte harıl harıl çalışırken Mustafa, Darülbedayi’de Shakespeare’i seyrediyordu.

(…….. )

Mustafa Bey hoca olacaktı, ufukları geniş bir hoca ola­caktı; sinema ve tiyatro ve şiir ve içki ve arkadaşlık ve arka­daşlara yardımdan vakit kalıyor muydu öğrenim ufuklarını genişletmek için? Kalıyordu, (s. 80-81)

Oğuz Atay, hayat hikâyesini yazdığı bilim adamının kişiliğinde onun senteze varma idealini gerçekleştirişine dikkatimizi çeki­yor. Matematikle edebiyatı bir arada götürürken akıl-duygu dengesini kuran Mustafa İnan’ın bilim hayatında ve öğretim hayatında da iki kutup zihniyeti senteze ulaştırmayı amaçladığını öğreniyoruz. Doğu ve Batı tarzı düşüncenin, hayat duygusunun karşıtlığını sezen, ama bunlardan birini seçip öbüründen uzak­laşmak yolunu kabul etmeyen bir insan var karşımızda. Müca­dele etmek istediği şey, düşünce tembelliğidir, her şeyi olduğu gibi kabul etme kolaylığıdır: “Onları tedirgin etmeden, onlara yeni olan karşısındaki ilkel korkuyu hissettirmeden düşünmeye alıştırmak gerekiyordu. Doğuyu, tedirgin etmeden, Batıya yak­laştırmak gerekiyordu. Riyaziyeci Mustafa’nın işi zordu.” (s. 85) Romanda Doğu ve Batı başlıklı bir bölüm var. Burada Musta­fa İnan’ın doğasındaki doğululuk, alçak gönüllülük, özveri, bencil olmayış özellikleriyle kanıtlanmış görülmekte, onun sağ­lığını korumak, temkinli yaşamak alışkanlığını edinmeyişi de doğululuğuyla açıklatmaktadır. Yine aynı bölümde onun Batı’ya itibar etmeyişi, İsviçre’de başarılı doktorasından sonra orada kalma önerisini neden geri çevirdiği kendisinin beyin göçü so­runuyla ilgili bir makalesinden alıntıyla ortaya konuyor:

…iyice anlaşılmıştır ki dünya yüzünde gerçek barış, ancak milletlerarasında mevcut ekonomik ve kültürel seviye fark­larını gidermekle kabil olacaktır. Bu fikre uygun olarak ileri seviyede olan milletler, az gelişmiş ülkelere yardımda bu­lunmuşlardır; ancak, seviye farkının giderilmesi, başlangıçta dış yardımdan temin edilse bile zaman geçtikçe geri kalmış memleketler kendi imkânlarıyla kalkınmak zorundadırlar.

Bu içten kalkınma mecburiyeti için de, ilme, tekniğe ve do­layısıyla onun adamlarına ihtiyaç vardır; kendi kabiliyetlerini durmadan kaybeden milletlerin, seviye farkını kapatmaları hiçbir zaman beklenemez, dolayısıyle de dünya barışına hiz­met edilmiş olamaz, (s. 89-90)

Komanın ilk yarısının 9. yani son alt bölümü Öğrenciliğin son yılları, Mustafa İnan’ın mühendis mektebindeki sınıfını, 1937 mezunlarını konu alıyor. Onların dayanışmaları, muziplikleri ve öncülük özelliği üzerinde duruluyor. Bölümün sonu ikinci bö­lüme geçişi sağlayan konuyu, Mustafa İnan’ın evlilik projesini sezdirmek istiyor. Birinci bölümün roman kahramanının yetiğ­ine, ikinci bölümün de olgunluk dönemlerine ayrıldığı anlaşıl­maktadır. Meslek hayatına atılış, nişanlılık, evlilik, bilim hayatı, malî güçlükler, yöneticilik-hocalık yaşantıları, başka ilgi alanları ve ölümü ikinci bölümün konularını oluşturmaktadır. Mustafa İnan’ın eşi Jale Hanımdan belgelerle işlenen alt bölümlerde ente­lektüel çevrelerin aşk ve evlilik yaşantısının tipik bir örneği dile geliyor. Romanın ikinci bölümünde Mustafa İnan’la birlikte bir başka kahramanla tanışıyoruz: Jale İnan. Avrupa’da öğrenim gören ve akademik kariyer yapan ilk Türk kadınlarının temsilcisi sayabiliriz onu. Duygusallığa düşmeyi öğrenim düzeyine yakış­tıramadığı için duygularını bile mantık süzgecinden geçirmeden tadına varamayan bir aydın kadın. Devamı için alıntı yaptığımız kaynağa müracat ediniz.

Kaynak: Çağdaş Türk Romanı üzerine incelemeler, Gürsel Aytaç, Doğubatı Yayınları, 2012

Yorumlar kapalı.