İlhan Berk kimdir? Hayatı ve eserleri: Manisa’da doğdu (1916). Ortaöğrenimini Balıkesir Necatibey İlköğretmen Okulu’nda, yükseköğrenimini Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca Bölümü’nde tamamladı (1945). Öğretmenlik, çevirmenlik yaptı. Servet-i Fünun, Ses, Yeni Ses, Küllük (1938-43) gibi yeni edebiyatın öncü dergilerinde yayımladığı şiirlerle tanındı. 1950’den sonra Kaynak, Yeryüzü, Vatan-Sanat Yaprağı, Yeditepe, özellikle Yeni Dergi (1964-1974), Soyut, Gösteri, Adam-Sanat dergilerinde yazdı.
îlk denemelerini Güneşi Yakanların Selamı’’nda (1935) toplayan İlhan Berk, “Selam! sonsuzlukların yorgun gönüllerine / Selam! güneşi içen çocukların diyarından” dizelerinde görüldüğü gibi ölçülü, uyaklı şiirlerde yetişme döneminin kaygılarını yaşamaktadır. Bu şiirlerde kullandığı “aydınlığın süsü”, “mor şarkılar gecesi” gibi ikili üçlü tamlamalarla “ateş”, “alev”, “bahçe”, “gül” gibi sözcüklere bakarak kendini başka şairlerin dünyasında aramaya çalıştığını söyleyebiliriz.
1939’dan sonra toplumsal temalar ağır bastıkça biçim değişikliğine uğrar İlhan Berk’in şiirleri. Bilinen dize ölçülerini aşar. Amerikalı şair Walt Whitman’ın dizelerine yakın boyutlarda çalışmayı sever. Sait Faik’e adadığı şiirinde “Alınlarıyle kahvelerde mermerin soğukluğunu çalan serseriler / Niçin konuşmazlar?.. Şehri camlardan seyretmeyi severler?..” dizelerindeki gibi duyarlığını saklayan bir gözlemcidir. Bu duyarlık, giderek İstanbul’un “yeryüzünü ellerinde taşıyan insanlarının” yaşamına alışılmamış perspektiflerden bakmaya zorlar onu. Bu aşamada, gözlemci olmaktan çıkmış, sarsılmaya başlamıştır. Duyarlığı ile benimsediği öğreti arasında yakınlık kurma aşamasıdır bu. “Hitler’le Mussolini’nin öldürüldüğü, Laval’lerin artık yok olduğu”, savaş sonrasında “sonu gelmeyen kederler, kinler, zulümler içindeki” insanlığın beklentileriyle yorulduğu…
Bundan böyle paydos pisliklere, çirkeflere, cebre Paydos yolunu kesen, çamura, kelepçelere, boyunduruğa Paydos zincirlere kara günlere topyekûn paydos (İstanbul, S. 28)
Birkaç yıl sonra gözlem-duyarlık, düşünce-eylem birlikteliğinde sesini arayan şair, sözcük yinelemeleriyle güçlendirdiği bu gibi kuruluşlarla yetinmeyerek yeni dizelerin sıkıntısını duyar. Güncelle tarihselin yan yana görüldüğü Günaydın Yeryüzü (1952), Türkiye Şarkısı (1953) ve Köroğlu’nu (1956) oluşturan şiirlerinde saptayabiliriz bu sıkıntıyı. Özellikle Türkiye Şarkısı’ndaki yaratılarıyla sabırlı bir dil araştırmacısı olmanın sonuçlarını elde etmiş bir İlhan Berk karşılar bizi. Çoğu öyküye dayanan şiirleri, öykü anlatımının sınırlılığına düşmeden kurarken, doğa-insan birlikteliğini alışılmamış benzetilerle, buluşlarla güçlendirmeyi başarmıştır.
Ağaçlar duruyorlardı, sessiz, sâkin, haklarında bir karar dinler gibi
Gerektiği yerde de duyarlığına izin vermesi, işlediği konuların toplumsal yükümlülüğünden gelen ağırlığı hafifletir; şiir düzeyinden kopma tehlikesini önler. Özellikle Massey Harris gibi büyük boyutlu bir şiirin kuruluğa düşmemesi bundandır. Türkiye Şarkısı’nda, şiirler, çoğun, çevre-insan etkilerinin doğal sonuçlarını içinde biriktiren bir aydına tanıklık ederler. Bu birikim, giderek Köroğlu destanına zorlamış olabilir. Köroğlu’nu oluşturan parçalarda dizeler alabildiğine kısalmış, içeriğin yoğunluğundan kurtulma isteği Tutsak Ayvaz’ın Ağacına Söylediği, Gül Dalı gibi ince şiirlere fırsat vermiştir.
Önce Galile Denizi, sonra Çivi Yazısı kitaplarının ortaya çıkardığı İlhan Berk ise, İkinci Yeni’ye bağlı şairler arasında sayılmasına yol açan şiirlerle görülür. Bu kitaplarında, yaşam ve insanların yerini kendi ve kendine göreler alır. 1940’lardaki şiirlerinde önemli yeri olan çizim eğilimi gerçekçi öğelerle zenginleşmişken, bu döneminde benzer çizimler soyutlanmış biçimde çıkar karşımıza.
1957’lerden sonraki anlayışını “soyut bir yolculuk” olarak tanımlayan şair, konuşma dilinin tam karşıtı bir dil aradığını söylemekte, bu dili anlamdan kaçmanın aracı olarak kullandığını belirtmektedir. Bir yıla yakın Malarme’yi, sonra Valery’yi e. e. cummings’i, özellikle Rene Char’ı okumuş, kendi kişiliği üzerinde de değişik yargılara varmıştır: “Beni bu dünyaya bağlayan yalnızlığımdır, tiksintimdir.” (Yelken dergisi, Mart 1960.) Aykırı toplumsal güçlerin yarattığı baskı ortamından kaçma isteğiyle, (belki) yaşlanmasının bilinçaltında biriktirmeye başladığı sıkıntıların sonucu, benmerkezli bir dünyaya kayış… Bu döneminde İlhan Berk şiirinin içeriğini oluşturan öğeleri böyle tanımlayabiliriz. Belirttiği gibi, onu dünyaya bağlayan “yalnızlık” duygusu, şiirinin de başlıca öğesi durumunu almış (Çivi Yazısı, sayfa: 11, 14, 18, 32, 41), gökyüzünü ayna yerine koyarak ayıp yerlerine bakmaları (Galile Denizi, s. 34) bile dizelerine yansıtmak istemiştir.
Galile Denizi’nde çaba düzeyinde olan biçim deneyleri/atılımları Çivi Yazısı’nda özellikle rondo ve sonnet’lerde, şairin sözcüklerle, sesle (harflerle) verdiği savaştan yengiyle çıktığını gösterir. Şiirlere kaynak olan ilkçağın kavramları, ülke, kent, kişi adlarıdır. Hemen her şiirde Akad, Elam, Asur, Elen, Mısır, Troya, Paris gibi adlardan birinin bulunduğu dizelere rastlarız, ilkçağdan esinlenme eğilimi Otağ ve Mısırkalyoniğne’de daha da gelişmiş, genellik kazanmıştır ama bu kitaplarındaki parçaların biçim yönünden İlhan Berk şiirine bir katkıda bulunduğu söylenemez. Buna karşılık erkekle kadın ve eş cinsler arasındaki cinsel ilgilerin işlendiği Âşıkane’yi oluşturan şiirler, Çivi Yazısı’ndaki estetik kaygıların son halkası sayılabilir.
1970’ten sonra İlhan Berk, kırk yıla ulaşan deneyciliğinden yararlanırken Osmanlı uygarlığından kaynaklanan şiirlerle (Nigâri, Şenlikname) yetinmez: Ağıt (Yeni Dergi, Nisan 1971), Bir Oturma Grevinde Şiirin Sorduğu Sorular (Türkiye Defteri, Aralık 1974) bu aşamanın başarıları arasında anılabilir.
Son yılların verimlerinde Bodrum, İstanbul, Paris, Sofya ve başka kentler yeniden girer İlhan Berk’in şiirine. Eski sokak düşkününün keyfinden kaynaklanan bu şiirlerde bir yaşamın bileşimi sergileniyor gibidir.
ŞİİR KİTAPLARI
- Güneşi Yakanların Selâmı (1935),
- İstanbul (1947),
- Günaydın Yeryüzü (1952),
- Türkiye Şarkısı (1953),
- Köroğlu (1955),
- Galile Denizi (1958),
- Çivi Yazısı (1960),
- Otağ (1961),
- Mıstrkalyo-niğne (1962),
- Âşıkane (1968),
- Şenlikname (1972),
- Taş Baskısı (1975),
- Atlas (1975),
- Kül (1979;
- Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü kazandı, 1979),
- İstanbul Kitabı (1979; Behçet Necatigil Şiir Ödülü, 1980),
- Kitaplar Kitabı (seçilmiş şiirleri, 1981),
- Deniz Eskisi (1982),
- Günaydın Yeryüzü (üç kitabı bir arada: Günaydın Yeryüzü, Türkiye Şarkısı, Köroğlu, 1982),
- Şiirin Gizli Tarihi (1983),
- Delta ve Çocuk (1984),
- Galata (1985),
- Güzel Irmak (1988,
- Ferit Edgü ile birlikte Sedat Simavi Ödülü),
- Pera (1990),
- Dün Dağlarda Dolaştım Evde Yoktum (1993),
- Avluya Düşen Gölge (1996),
- Şeyler Kitabı Ev (Düzyazı, şiirler, 1997),
- Kült Kitap (1998),
- Eşik (1999),
- Çok Yaşasın Sayılar (1999),
- Aşk Tahtı (1999),
- Akşama Doğru (1999).
Kaynak: Çağdaş Türk Edebiyatı 3, Cumhuriyet Dönemi 1, Şükran YURDAKUL, 1994, Evrensel Basım Yayın.
İlhan Berk kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi: (1918) Türk şair. Batı şiirinin gelişmelerini Türkçe’de yaşayan, çok çeşitli anlayışlarla yapıtlar vermiş olan bir şairdir. Manisa’da doğdu. Ortaöğrenimini burada tamamladıktan sonra Balıkesir Necati Bey İlköğretmen Okulu’nda okudu. Giresun’un Espiye ilçesinde iki yıl öğretmenlik etti. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’ne girerek 1945 yılında bu okulu bitirdi. 1945-1955 yılları arasında Zonguldak, Samsun, Kırşehir ortaokullarında Fransızca öğretmeni olarak çalıştı. 1956’dan emekli olduğu 1970’e kadar Ankara’da Ziraat Bankası Yayın Bürosu’nda çevirmenlik yaptı. İlhan Berk Kül adlı kitabıyla 1979 TDK Şiir Ödülü’ nü, İstanbul Kitabı ile 1980 Necatigil Ödülü’nü ve Deniz Eskisi-Şiirin Gizli Tarihi adlı kitabıyla da 1983 Yeditepe Şiir Ödülü’nü kazandı.
İlhan Berk şiire ilk kitabım da yayımlayan Manisa Halkevi’nin dergisinde başladı. 1955 yılına kadar yayımladığı şiirler ve çıkardığı kitaplarla gerçekçi bir şair kişiliğinde göründü. Berk’in sözcükleri bütün kapsamlarıyla, kendi deyimiyle “tarihçeleriyle” kullanma özelliği şiirini İkinci Yeni şiir hareketine yakın kılıyordu. Bu özellik daha sonraları gelişerek sürdü ve İlhan Berk’in özgün tutumu durumuna geldi. Son dönem şiirlerinde cinsellik ve tarih ana temalar olarak belirdi. Çeşitli nesneleri, kent, sokak gibi olguları ayrıntılı bir “kimlik kartı” somutluğu taşıyan bir biçimde şiirleştirdi. Dünya şiirinden örnekleri bir araya getiren çeşitli antolojiler de hazırladı.
YAPITLAR (başlıca):
Şiir:
- Güneşi Yakanların Selamı, 1935;
- İstanbul,1947;
- Günaydın Yeryüzü,1952;
- Türkiye Şarkısı,1953;
- Köroğlu,1955;
- Galile Denizi,1958;
- Çivi Yazısı,1960;
- Otağ,1961;
- Mısırkalyoniğne,1962;
- Âşıkane, 1968;
- Şenlikname,1972;
- Taşbaskısı,1975;
- Atlas,1976;
- Kül,1979;
- İstanbul Kitabı,1980;
- Kitaplar Kitabı,1981;
- Deniz Eskisi-Şiirin Gizli Tarihi,
Düzyazı:
- Şifalı Otlar Kitabı,1982;
- Bir Uzun Adam,
Antoloji:
- Başlangıcından Bugüne Beyit Mısra Antolojisi,1960;
- Aşk Elçisi,1965;
- Rimbaud’nun Seçme Şiirleri,1962;
- Dünya Edebiyatında Aşk Şiirleri,1962;
- Dünya Şiiri,
Günlük:
El Yazılarına Vuruyor Güneş,1983.
Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, 15. cilt, Anadolu yayıncılık, 1983
Yorumlar kapalı.