Saffet Arıkan kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi: (1888-1947) Erzincan’da doğdu, 1910 yılında Harp Akademisinden kurmay yüzbaşı olarak mezun oldu. Çeşitli muharebe ve askerî hizmette bulunduktan sonra, 1926’da emekli oldu. 3-8. dönemlerde milletvekili seçilmiş ve 1935-38 yıllarında Millî Eğitim Bakanlığı yapmıştır. Bakanlığı sırasında eğitim sorununa pratik bir yaklaşım getirmiştir. Özellikle ilköğretimde öğretmen ve program ihtiyacı üzerinde durmuştur. Eğitmen Kursları ve Köy Öğretmen Okulları onun zamanında açılmıştır. Buralarda yetişecek gençlerin, Atatürkçü, yurtsever, ulusal düşünceye sahip ve ekonomik bir öğe olarak yetiştirilmesi amaçlanmıştı “Köy Öğretmen Okulları” daha sonra “Köy Enstitüsü” adını almış ve çoğaltılmıştır. O, bu okulların yalnız öğretmen yetiştirmek için açılmadığını ifade ederek, İkinci Cihan Savaşı sırasında, eğitimci H.Raşit Öymen’e:
“Hele şu harp bitsin, o zaman, işi elbette ki, bir daha gözden geçireceğiz” demiş ve eklemişti: “Köy çocuğu, gerekirse Sorbon’a kadar gitmelidir.”
Saffet Arıkan, Atatürk’ün yakın arkadaşı idi. Kültür (Millî Eğitim) Bakanlığı sırasında ondan aldığı direktifleri uygulamaya çalışmıştır. Bunu açıkça söylemiştir.
Esasen Atatürk’ün eğitimle ilgili görüşleri daha önceden bilinmekte idi. 1921 yılında Ankara’da Maarif Kongresi’nde söylediği sözlere daha önce işaret ettik. 1 Mart 1923’te TBMM’ni açış konuşmasında söylediği “Eğitim ve öğretimde uygulanacak yöntem…” diye başlayan ve nihayet Samsun’da öğretmenlere karşı söylediği “Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir.” sözleri ve 10. yıl nutkunda yer alan düşünceleri, Türk Millî Eğitimine bir temel olmuştur.
Atatürk’ün, bunlara ek olarak, Saffet Arıkan ’a Bakan olduğu sırada verdiği bazı direktifler de vardır. Bunlar, Saffet Arıkan ’ın ölümünden sonra, Yargıtay üyeliği de yapmış olan kardeşi Baha Arıkan tarafından 27.11.1968 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmıştır. (EK:24) Yayımlanan bu notlar:
- – Türk çocuğunun genel eğitiminde,
- – Türk dili derslerinin öğretilmesinde,
- – Tarih dersinin muhtevasında,
- – Avrupa’da öğrenim gören öğrencilerin stajlarında göz önünde bulundurulması gereken hususları kapsamaktadır.
Bunlardan 1. si için şu direktifi vermiştir:
“1 – Türk çocuğunun kafasını, yaradılışına (fıtratına) uygun olarak, dikkat ve özenle geliştirmek. Bu, Türk çocuğunun geleceği ile uğraşan büyük bir Bakanlığa yönelmiş görevdir.
- – Güzel korunmuş olan Türk çocuğunun kafasını ve zekâsını açmak, yaymak, genişletmek. Bu, Kültür (Millî Eğitim) Bakanlığı’nın görevidir. Bununla birlikte, bu istidatlı Türk çocuğunun kafasına müsbet bilim ve maddi teknik kavramlarını, yalnız teorik olarak değil, uygulamaya yönelik araçlarla yerleştirmek.
- – Bu çalışmalar arasında Türk çocukları, kafalarındaki temerküzleri, karakterlerindeki sağlamlıkları, duygularındaki yükseklikleri ve genişlikleri, onurları, doğal bir şekilde ve olduğu gibi ifadeye alıştırılmalıdır.
Bunlar yapılınca, sonuç şu olacaktır: Türk çocuğu konuşurken beyan ve anlatış tarzı, kendisini dinleyenleri ve dinleyeceklerin hepsini arkasından sürükleyerek Türk ülküsüne ulaştıracaktır.”
Bu direktiflerle, Atatürk’ün daha 1921 ’de Maarif Kongresi’nde söylediği nutuktaki görüşleri ve Türk köylüsünün yüzyıllarca çektiği sıkıntıları belirten 1922’deki sözleri arasında bir ilişki olsa gerektir.
Nihayet, 10. yıl Nutku’nda yer alan görüşlerle bunlar arasındaki yakınlık da dikkat çekicidir. Nerede ise, hepsi, aynı görüşleri, benzer sözlerle anlatmaktadır.
Son sözlerinde, Türk çocuğunun Türk ülküsünü yayacak bir önder olarak yetiştirilmesini istemesi de dikkat çekicidir. Burada söz konusu ettiği Türk ülküsü, 10. yıl Nutku’nda belirttiği “çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmak” olmalıdır.
1940 yılında çıkan 3803 sayılı “Köy Enstitüleri Kanunu”nun gerçekçesinde de “Köylünün okutulması ve eğitilmesi için buradan yetişecek kimselerin üretim yeteneğinin artırılması” gerektiği belirtilmiştir.
10. yıl Nutku’nda Türk Ülküsü” olarak gösterilen “Uygarlık düzeyinin üstüne çıkmak”, onur ve kişilik sahibi, müsbet bilime ve çağdaş tekniğe vâkıf bir kimse olarak yetiştirmek, daha sonraki eğitim amaçlarımızın da temelini oluşturmuştur.
Bu hareket, uzunca süren bir hazırlık döneminden sonra, Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ile İlköğretim Genel Müdürü İ. Hakkı Tonguç’un İlköğretim Genel Müdürlüğü zamanında gerçekleşmiştir.
Kaynak: Öğretmen Yetiştirme Açısından Türkiye’de Eğitim Bilimleri Tarihi Üzerine Bir Araştırma, Cavit BİNBAŞIOĞLU, Milli Eğitim Basımevi, 1995
Saffet Arıkan kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi
(1888-1947) Türk siyaset adamı. Tek partili dönemde Cumhuriyet Halk Partisi genel sekreterliği yapmıştır. Erzincan’da doğdu. 26 Kasım 1947’de İstanbul’da öldü. Alaybeyioğulları’ndan Yusuf Ziya Bey’in oğludur. 1910’da Harp Akademisi’ni bitirdi. Genelkurmay’da çalışırken Yemen’e gönderildi. I. Dünya Savaşı’nda III. Tümen kurmay başkanı oldu. Ardından Bağdat’a gitti. XIV. Tümen kurmay başkanlığı göreviyle İstanbul’a döndü. Çanakkale savaşına katıldı. Daha sonra binbaşılığa yükselerek staj için Almanya’ya gönderildi. Dönüşte Bakü seferine katıldı. Bir süre Sadrazam ve Harbiye Nazırı izzet Paşa’nın başyaverliğinde bulundu. 16 Mart 1920’de İstanbul’ un işgal edilmesine değin I. Ordu müfettişliği kurmayında çalıştı, işgalin hemen ardından Ankara’ya geçti. Biga çevresinde ayaklanan Anzavur’u bastırma harekâtına katıldı. Haziran 1921’de Garp Cephesi kurmay başkanlığına getirildi. Aynı yılın sonunda Moskova ateşemiliterliğine atandı. Daha sonra orduya cephane sağlamak için Almanya’ya gitti. 1923’te Ankara’ya döndü.
Saffet Arıkan, Cumhuriyet kurulduktan sonra ikinci devre Büyük Millet Meclisi’ne Kocaeli milletvekili olarak girdi. 1946’ya değin Kocaeli, Erzincan ve Konya milletvekilliği yaptı. Bu sırada, 1925’te Cumhuriyet Halk Partisi genel sekreterliğine getirildi. 1931’e değin bu görevi yürüttü. 1935’te milli eğitim bakanı oldu. 1938’e değin süren bakanlığı sırasında, sonradan köy enstitülerinin temelini oluşturan köy öğretmen okulları açıldı. 1940’ta yaklaşık iki yıl savunma bakanlığı yaptı. 1942-1944 arası Berlin büyükelçiliğinde bulundu.
Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, 8. cilt, Anadolu yayıncılık, 1983
One Comment »