Jean Bodin kimdir?
Jean Bodin kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi: (1530–1596) Fransız hukukçu ve siyaset felsefecisi. Mutlakiyetçiliğin savunucusudur. Fransa’da Angers yakınlarındaki bir kasabada, bir terzinin çocuğu olarak doğdu. Haziran 1596’da Laon kentinde öldü, ilköğrenimini manastırda gördükten sonra, 15-16 yaşlarında Carmelitc tarikatına girdi. Üç yıl sonra, öğrenimini tamamlaması için Paris’e gönderildi. Orada Yunanca ve Ibranice’yi öğrendi. 1551 ’de, Toulouse Unıversitesi’nde hukuk öğrenimine başladı. Daha sonra on yıl öğretim üvesı olarak bu kentte kaldı. 1561’de öğretim üyeliğini bırakıp, çalışmak için Paris’e döndü ve mesleğini kralın hizmetinde sürdürdü. Çalışmalarının büyük bölümünü hukuk incelemelerine, özellikle hukuk tarihi konusuna ayırdı. 1571’de de kralın kardeşi, Alençon Dükü François’nın hizmetine girdi. Bu yeni çevresi ona, çağın önde gelen idareci ve diplomatlarıyla yakından tanışma olanağı sağladı. Bodin, bu çevreye girmekle, siyasi hayata da adım açmış oldu. 1576’da, Blois Genel Meclisi’ne Vermandois’nın temsilcisi olarak girdi. Aristokrasinin, din adamlarının ve burjuvazinin temsilcilerinin ayrı ayrı toplandığı bu mecliste Jean Bodin burjuvazinin temsilcisi olarak bulunuyordu. Bütün çalışma, konuşma ve yazılarında da bu kesimin dileklerini savundu. Protestanlar’a karşı uygulanan baskıların son bulması, bunlara daha hoşgörülü davranılması yolunda çaba harcadı. Bu arada, kısa bir süre için Ingiltere’ye gitti ve burada Ingiliz siyasal kurum ve göreneklerini yakından tanıdı. 1583’te Alençon Dükü’nün ölmesi üzerine Laon kentine çekilen ve burada savcılık yapmaya başlayan Jean Bodin, vebadan öldü.
Jean Bodin, uygulamalı hukuk,kuramsal hukuk,devlet ve siyaset felsefesi, iktisat alanlarında çalışmalar yapmıştır. Çağının din ve mezhep çatışmalarının dışında kalmış, bütün dinlerin özünün aynı olduğu görüşünü savunmuştur. Bu tutumu yüzünden de, St. Barthele- my Katliamı’nda ölümle burunburuna gelmiş, daha sonra da Katolikler Birliği’nden atılmıştır. Katolikler Birliğı’nden çıkarılmasında büyücülük ve astroloji (ilm-i nücûm) gibi konulara merak salmış olmasının da etkisi olmuştur.
Jean Bodin’nin hukuk araştırıcılığı ve yazarlığının özelliği, tarihçi yöntemi kullanmasından kaynaklanmaktadır. 1566’da yayımlanan Methodus ad Facilem Hiîtoriarıım Cogrıitionem (“Tarihi Kolay Anlama Yöntemi”) adlı kitabında, tarihsel veriler ve bulgulardan yola çıkarak, hukukun genel ve evrensel ilkelerini belirlemeyeçalışmıştır.Yazılarımn bir diğer kaynağını ise doğrudan gözlemler oluşturmuştur. Örneğin, Ingiltere günlerini, krallık otoritesinin gerekliliği yolundaki düşüncelerini besleyen bir gözlem dönemi olarak değerlendirmiştir. Böylece Bodin, gözleme dayalı siyasal bilimciliğin de öncülerinden olmuştur.
Bodin’in düşüncelerini temel olarak o dönemde Fransa’nın içinde bulunduğu ortam etkilemiştir. Din savaşlarının sürdüğü bir ortamda Jean Bodin, otorite sorununa eğilmiş ve anarşinin insanlığın uğrayabileceği en büyük yıkım, düzenliliğin ise insanoğlunun en büyük ihtiyacı olduğu sonucuna varmıştır. 1576’da yazdığı Les Six Livres de la Republique (“Cumhuriyetin Altı Kitabı”) adlı kitabında toplumsal ve siyasal düzenin yeniden kurulabilmesi için gerekli koşulları ele almıştır. Anarşiden ancak egemenliğin tek kişiye ait olacağı mutlak monarşi sistemiyle çıkabileceği düşüncesi bu kitabın ana yargısıdır. Somut siyasal amacı, güçlü ve merkezi bir iktidarın savunulması ve yaratılması olan Bodin’in öğretisinde, devlet ve egemenlik gibi kavramlar ön planda olmuştur.
Jean Bodin’e göre devletin işlevi aileleri ve bunların ortak çıkarlarını doğruluk-dürüstlük kuralları çerçevesinde yönetmektir. Bodın’de “doğruluk”, “aile” ve “egemen güç” kavramları kilit taşlarıdır. Machiavelli’ den farklı olarak devleti yalnızca siyasal olaylar ve yalın gerçekler düzeyinde ele almaz; etik (ahlaki) öğeye de önem veren bir yaklaşımı benimsemiştir. Temel dayanağı “aile” olan devleti devlet yapan, toplumun birlik ve bütünlüğünü sağlayan “egemen gücü”dür. Devletin temelindeki insansal öğe “aile” ise, siyasal öğe de “egemenlik”tir.
Devlet’teki egemenlik, aile içindeki egemenlik ilişkilerini andırır. Babanın çocuğu ya da kocanın karısı üzerindeki otoritesi neyse, öz bakımından devletin uyrukları üzerindeki otoritesi de budur. Kralın egemenlik hakkı ve yetkisi, babanın Tanrı’dan aldığı egemenlik hakkına benzer. Egemenliğe başeğme noktasında da ıkı kurum arasında benzerlik vardır. Aile içinde boyun eğmeyi öğrenen gocuk, ilerde yurttaş olarak da devletin yasalarına ve başkalarının haklarına karşı saygılı olmayı bilir, bu gibi ödevlerini yerine getirmekte zorluk çekmez. Babalarına karşı gelmeye alışmış çocuklar ise, ilerde krala karşı da ayaklanabilir, devleti çökertebilirler. Oysa toplumun ve bireyin esenliği ve mutluluğu, devletin egemenliğinin dokunulmaz olmasını gerektirir.
Bu nedenle, devletin egemenliği “mutlak”, “bölünmez” ve “sürekli” olmalıdır. Egemenlik “mutlak” bir yetkidir; çünkü devlet ve onu simgeleyen kral dışında hiçbir gücün buna karışmaya hakkı yoktur. Yasaları dilediğince yapar. Egemen yönetici, kendi yaptığı yasalar v-e kendinden öncekilerin yaptıklarıyla bağlı değildir. İstese bile bu mutlak yetkisinden vazgeçemez. Egemen güç, yasa yaparken başkalarının onayını beklemek gereğini de duymaz, duymamalıdır. Çünkü başkalarının oluruyla yasa yapabilen bir kral ya da prens egemen değildir, olsa olsa bir uyruktur. Dolayısıyla, prensin, egemenlik yetkisini bir senato ya da halk meclisi gibi kurul ve kurumlarla paylaşması da düşünülemez. Egemen güç, örf ve adet kuralları ya da gelenek ve göreneklerle de bağlı değildir. Gerektiğinde savaşa ve barışa, kişiler hakkında mahkûmiyet yargısına, kaıııu görevlilerinin atanmasına, para basılmasına ve vergi konmasına, vb., bütün bunlara kendisi ve tek başına karar verir.
Egemenlik aynı zamanda “bölünmez” bir yetkidir. Bu güç, parçalanmamak ve bir bütün olarak kalmak koşuluyla, bir prenste, bir azınlıkta ya da toplumun tümünde olabilir. Ancak, bu üstün ve parçalanmaz gücün kral, soylular ve halk arasında paylaştırılması, feodalite ya da “karma vönetim” biçimi gibi karışıklıkların ortaya çıkmasına yol açar. Düzensizlik ve anarşinin kavnağı da egemenliğin bölünmesidir. Her ne kadar egemenlik kralda, soylularda ya da halkın kendisinde toplanabilirse de, bütün bunlar içinde en akla uygunu, egemenliğin tek bir kişinin elinde bulunmasıdır. Çünkü kralın egemenliği, doğal düzene en uygun düşenidir. Gökyüzünde tek bir güneş, evrende tek bir Tanrı, ailede de tek bir şef vardır. Eski uygarlıklar olan Asur, Pers, Mısır, Makedonya vb. devlet düzenlerinde de tek bir kişinin egemenliği vardı. Ayrıca, egemenliğin mutlak ve bölünmez bir yetki olmasını uygulamada sağlayacak en iyi yol, hatta tek yol da, onun bir tek kişiye ait bir yetki olarak görülmesidir.
Egemenliğin bir başka yönü de sürekliliğidir. Bazı ülkelerde görülen geçici egemenlik yetkileri, gerçek birer egemenlik sayılamazlar. Örneğin, işbaşında kalma süreleri sınırlı olan Roma konsülleri, diktatörleri vb. gerçek birer egemen değillerdir. Süreyle kısıtlı olan ya da dilendiği zaman geri alınabilen bir iktidar egemenlik değil, olsa olsa bir yetkidir. Egemenlik süreklidir ve toplumu yönetenin vicdanına sımsıkı bağlıdır. Kral bu hakkını ömrü boyu kullandıktan sonra da, tacıyla birlikte, kendinden sonra gelene aktarır.
Jean Bodin’e göre, hükümdarın egemenliğinin mutlak, bölünmez ve sürekli olması onun zorbaca ve keyfi davranmasını gerektirmez. Böyle olması doğru da olmaz. Çünkü monarşi, hükümdarın doğal yasaları çiğnediği, özgür insanlara köle muamelesi yaptığı, uyrukların mallarını kendi mülküymüş gibi kullandığı bir zorbalık ve keyfilik yönetimi demek değildir. Kralın da iradesinin üstünde doğal yasalar vardır, bunlar aslında Tanrı buyruğunun yansımasından başka bir şey değillerdir. Doğal yasalar özellikle mülkiyet ve özgürlük haklarının saygı görüp korunmasını gerektiren, yazılı olmayan ama insanların vicdanlarına sinmiş yasalardır. Kralın eylem ve işlemleri bunlara dokunmadıkça meşruluk kazanırlar. Bodin’e göre bu sınırlar, hukuki nitelikte birer engel sayılamazlar. Bunlar daha çok ahlaki ve manevi düzeyde kalan birer kayıtlamadır. Kralın sorumluluğu yine yalnız Tanrı’ ya karşıdır. Çünkü hukuk kuralları yalnız onun buyruklarından doğar. Kral doğal yasalara aykırı birtakım işlere girişse bile, bunun hukuki anlamda bir yaptırımı (müeyyide) yoktur. Kral bunlardan ötürü hukuken sorumlu tutulamaz, yargılanamaz, cezaya çarptırılamaz. Zorbalık yoluna sapan krala karşı bile halkın direnme hakkı yoktur.
İdeal yönetim biçimini arayan Jean Bodin’e göre, aslında, çeşitli yönetim biçimlerinin kendilerine göre olumlu ve olumsuz yönleri vardır. Halk yönetimi, eşitliği amaçlaması, çok sayıda büyük adam yetişmesini sağlaması, toplumun değişik kesimlerini kamu işlerinin yönetimine katması bakımından birtakım erdemlere sahip görünür. Ancak bu sadece bir görüntüdür. insanlar arasında eşitliğin var olmaması, halkın kamu işlerini görmedeki bilgisizliği ve yeteneksizliği, bütün bu görünürdeki yararları siler götürür. Devlet işlerinin seçkinlere gördürülmesi ilkesi mantıksal sonucuna götürüldüğünde bütün yetki ve sorumlulukların, seçkinler arasındaki en seçkin’e, yani krala verilmesini öngörür.
Jean Bodin’in Avrupa’da merkezi krallıkların ve ulusal devletlerin yükseliş döneminde ileri sürdüğü bu düşünceleri, ününün Fransa dışında da yaygınlaşmasına neden olmuştur.
Jean Bodin Eserleri
- Genç Cumhuriyetteki Öğretim Kurumları Üzerine Düşünceler.
- Tarihi Kolay Anlama Yöntemi.
- Bugünkü Fransada Yaşanan Aşırı Pahalılığın Nedenleri Üzerine Görüşler.
- Fransada 1576’da Halk Tabakası Meclisinde Olup Bitenlerin Öyküsü.
- Büyücülerin Şeytaniliği
- Esrarlı Bilgileri Saklamaya İlişkin Öğütler
- Tiyatronun Evrensel Doğası
- Cumhuriyet’in Altı Kitabı
Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, 18. cilt, Anadolu yayıncılık, 1984
Jean Bodin kimdir? Hayatı ve eserleri:
Aynı Rönesans atmosferinin yetiştirdiği bir başka siyaset felsefesi filozofu da Jean Bodin’dir (1530-1596). Pek çok alanda önemli katkılar sağlayan, sözgelimi coğrafi durumun fizyolojik kuruluş ve toplumların gelenekleriyle yönetim biçimleri üzerindeki etkilerini ortaya koyduğu doğalcı bir tarih felsefesigeliştirmenin yanında devletlerin yükselişi ve çöküşüyle ilgili döngüsel bir tarih tasarımı da geliştiren Bodin’in siyaset felsefesine yaptığı en önemli katkı, politik düşünceye “egemenlik” kavramını armağan etmiş olmasıdır. Bodin, Ortaçağdan gelen kralların ilahi yönetme hakkı anlayışını reddeder; bununla da kalmayıp, monarşiyi felsefi ve hukuksal temeller üzerine oturtarak, ona dinden bağımsız bir anlam kazandırır. Ondan önce Machiavelli politik alanı prensin iktidarı olarak formüle etmişti. Söz konusu iktidarı egemenlik gücü olarak kavramsallaştırma işlemini Bodin gerçekleştirmiş ve böylelikle modern devlet teorisinin ihtiyaç duyduğu temel kategoriyi temin etmiştir. Bodin’in kendisine büyük bir hayranlık beslediği Machiavelli’nin İtalya’sı daha ziyade kilisenin körüklediği siyasi entrikalar yüzünden parçalanmıştı; Bodin’in Fransa’sı ise mezhep kavgaları yüzünden bölünmüştü. Bodin bu çekişmelerin üstesinden öncelikle doğal bir din anlayışıyla gelmeye çalışmıştır: Ona göre, dinler en çok göreli olarak doğrudurlar. Kurtuluşa ve mutluluğa erişmek için sadece akla ve doğa yasasına ihtiyaç bulunduğunu, bunun için ne pagan dinlerin ne de vahiy dinlerinin dogmalarına gerek olduğunu öne süren Bodin’e göre, bütün dinler, doğal olan ve her insanda baştan beri bulunan tek bir dinin türevleridir. O, söz konusu doğal dinin temel düşünce ve inançları olarak sırasıyla Tanrının birliği inancını, ahlak bilincini, özgürlük düşüncesini, ölümsüzlük ve ahiret inançlarını sayar.
Dinden bağımsızlaştırdığı devlet alanına geçtiğinde, Bodin devletin kendisinden çıktığı temel sosyal birimin aile olduğunu söyledikten sonra, devleti “birçok ailenin ve bu ailelere ortak olan şeylerin doğrulukla yönetilmesi” olarak tanımlar. Devlete özgü temel nitelik, onun egemenlik ile donatılması olmakla birlikte, birlikli ve birleştirici kamusal iktidar anlamında devleti diğer iktidar yapılarından ayıran üç öğe daha vardır: Doğruluk, aileler ve ortak şeyler.
İlahi yönetme hakkı kuramını kabul etmeyen Bodin, buna göre öncelikle doğru yönetim olarak tanımladığı devletin kökenini, zapt etmek isteğinin yol açtığı “güç ve şiddete” dayandırır. Güç ile şiddet olgusu bir eşkıya sürüsünün iktidarına da kaynak oluşturduğu için o devletin iktidarını eşkıya veya zorbaların iktidarından ayıran özelliğin devlet yönetiminin adaleti içermesi, hakça olması olduğunu söyler. İşte burası, ahlaki bir siyaset üzerinde ısrarlı olan Bodin’in, politikayı ahlaktan tamamen koparmış olan Machiavelli’den ayrıldığı temel noktayı oluşturur. Bodin devleti ikinci olarak “ailelerin yönetimi” diye tanımlar. Ona göre aile, özel mülkiyet hakkı bulunan ve babanın otoritesi altında örgütlenen doğal bir birim, devleti oluşturan ilk hücredir. Dahası, aile iyi düzenlenmiş politik toplumun mikro düzeydeki modelidir. İyi yönetilen ailenin devletin gerçek sureti olduğunu öne süren Bodin, doğallıkla ailedeki otorite ile devletteki otorite arasında bir paralellik kurar. Bunun da iki önemli sonucu vardır: Bir kere Bodin, devleti aileden türetmekle babanın aile içindeki yerini ve rolünü devlette krala vermiş olur. Devletteki iktidar ilişkileri bir açıdan ailedeki iktidar ilişkilerine benzer. O, ayrıca insanların babaya itaat etmeye alışmalarıyla “paternalist” bir görünüm kazandırılan politik iktidara itaat etmelerinin kolaylıkla sağlanmış olacağını düşünür. İkinci olarak da devletin ailelerin yönetimi olması kralın uyruklarının aile babaları, yani özgür yurttaşlar olması anlamına gelir. Tiranlığın iktidarının yalnızca köleler, kullar, serfler üzerinde olduğu yerde, devlette egemen güç özgür yurttaşlar üzerinde hüküm sürer. Bu açıdan bakıldığında, bütün yurttaşların, kendi aralarında toplumsal yönden eşitsiz olsalar da egemenin karşısında eşit bir konumda oldukları söylenebilir.
Bodin’in nihayet “ortak şeylerin yönetimi” olarak tarif ettiği devlet tanımında geçen bu üçüncü öğe, devleti kurumsallıkla donatmaya yarar. Ona göre, ortak ya da kamusal bazı şeyler, yani kamu mülkü, kamu hazinesi, kentler, sokaklar, alanlar, pazar yerleri benzeri şeyler olmazsa eğer, devlet de olmaz.
Devletteki bu ortak şeylerin varlığı Bodin’de Platon’dakine benzer komünist sisteme yol açmaz, tersine özel şeylerin de olmasını gerekli kılar. Devletin tanımı, başta mülkiyet olmak üzere, ailelere özgü özel ya da kişisel şeyleri devletin iktidar alanının dışında bırakır. Gerçekten de doğal bir hak olarak mülkiyet hakkı üzerinde ısrar eden Bodin, Platon’la More’u özel mülkiyet hakkını tanımadıkları için şiddetle eleştirir.
Bodin, devleti söz konusu üç ana öğeyle bu şekilde tanımladıktan sonra, devletin en temel özelliğinin onu diğer topluluk biçimlerinden ayıran başat öğe olarak egemenlik olduğunu söyler. Egemenlik, ona göre devletin özü, onun var olmasını temin eden temel ilkedir. Egemenliği “yurttaşlar üzerindeki en yüksek, mutlak ve sürekli güç” olarak tanımlayan Bodin’e göre, en yüksek buyurma-yönetme gücü olarak egemenlik mutlaktır, yani başka bir güç tarafından sınırlandırılamaz.
Egemen, kendisini ne koyduğu yasalarla ne de kendinden öncekilerin yaptıklarıyla bağlar. Yasanın egemenin otoritesine bağlı olması, egemenliğin en önemli özelliği olup, egemenin yasaları uygulamak, savaşa ve barışa karar vermek, adalet dağıtmak, kamu görevlilerini atmak gibi diğer mutlak hakları da buradan çıkar. Egemenliğin bir diğer ayrılmaz özelliği de sürekliliğidir. Çünkü Bodin’e göre, süreyle kısıtlanmış olan ya da istendiği zaman geri alınabilen bir iktidar, egemenlik olmayıp, sadece bir yetkidir. Söz konusu yetkiyi kullanan ise egemen olmayıp, sadece bir yönetici olarak kalır. Yöneticiden farklı biri olan prens ya da monark, egemenlik hakkını ömür boyu kullanır. Egemenliğin mutlak ve sürekli oluşu, onun ayrıca bir olmasını gerektirir. Bu yüzden egemenlik parçalanmamak ve bir bütün olarak kalmak koşuluyla bir kralda, bir azınlıkta, mecliste ya da toplumun tümünde olabilir. Fakat bu üstün gücün iki ya da daha fazla egemen arasında bölüştürülmesi, feodalite veya “karma anayasa” benzeri oluşumların ortaya çıkmasına neden olur. Bu ise “bir”liğin, yani egemenliğin yok olması, devletin yıkılması anlamına gelir.
Egemenliğin mutlak, sürekli, bir ve bölünemez olması, bununla birlikte egemenliğin ilahi otoriteyi veya doğal hukukun otoritesini tanımayacağı anlamına gelmez. Başka bir deyişle, egemen, doğal hukukla sınırlandırılmış olup, onun koyduğu yasaların adalete, barışa, özgürlük ve güvenliğe işaret eden evrensel yasalarla uyum içinde olmasını gerektirir. Dahası, içinde bulunduğu tarihsel koşullardan dolayı Bodin her ne kadar kendisine Fransız kralının konumunu güçlendirme gibi bir misyon yüklenmiş olsa da onun egemenlik teorisi monarşik mutlakçılıkla sınırlanmış değildir. Sözgelimi, egemenliğin bir mecliste bulunması, onun egemenlik teorisine bir tutarsızlık getirmez. Yönetim biçimleri farklı devletlerde farklılık gösterebilir; fakat egemenliğin doğası, iyi düzenlemiş bütün devletlerde aynı kalır.
Kaynak: Felsefe Tarihi, Ahmet Cevizci
Yorumlar kapalı.