İbrahim Çallı kimdir? Hayatı ve eserleri: (1882-1960) Türk, ressam. Türk Empresyonistleri kuşağının en ünlü temsilcisi olmuş ve Cumhuriyet öncesi resmini, çağdaş Türk resim sanatına bağlayan çalışmalarıyla tanınmıştır. 13 Temmuz 1882’de Denizli’nin Çal kasabasında doğdu, 22 Mayıs 1960’ta İstanbul’da öldü. İlk ve ortaöğrenimini kasabasındaki rüştiyede ve İzmir Mülki İdadisi’nde yaptı. Çal’daki Rum kunduracıların dükkânlarındaki Köroğlu-Ayvaz resimlerine hayrandı. On yedi yaşındayken tarlasını satarak askeri okula girmek üzere İstanbul’a geldi. Burada parasını çaldırdı, geçinmek için çalışmak zorunda kaldı. Aşar kâtipliği, gazete dağıtıcılığı, Yenicami’de arzuhalcilik yaptı. Sonunda ayda elli kuruş maaşla Ticaret İcra Dairesi’nde iş buldu. Kaldığı handa, Vefa idadisi öğrencilerinin ders aldıkları bir öğretmenden ilk resim bilgilerini edindi. Daha sonra Kapalıçarşı’da çalışan ressam Roben Efendi’den ayda elli kuruş karşılığı üç ay resim dersi aldı. Bu sırada Şeker Ahmet Paşa’nın oğlu İzzet Bey’le tanıştı ve yeteneğini sezen İzzet Bey’in aracılığıyla 1906’daSanayi-i Nefise Mektebi (sonra Güzel Sanatlar Akademisi, şimdi Mimar Sinan Üniversitesi) Resim Bölümü’ne yazıldı. Bir yandan da Adliye’deki işinde çalışmayı sürdürdü. Altı yıllık eğitimi, 1909’da, üç yılda bitirdi. 1910’da Maarif Nezareti’nin açtığı bir yarışmaya Çıplak Adam ve Harekât Ordusu’nun Muhafız Alayı’ndan Maksud Çavuş adlı tablolarıyla katıldı ve birinci oldu. Öğrenimini tamamlamak üzere devlet tarafından Paris’e gönderildi, Fernand Cormon’un (1845-1924) atölyesinde dört yıl çalıştı. 1914’te I. Dünya Savaşı başlayınca Türkiye’ye döndü ve Sanayi-i Nefise Mektebi’nde Valaury’nin yardımcısı oldu. Daha sonra atölye öğretmeni olarak görev aldı ve emekli olduğu 1 Temmuz 1947’ye değin aynı görevde kaldı. Atölyesinde, Şeref Akdik, Refik Epikman, Saim Özeren, Elif Naci, Mahmut Cüda, Muhittin Sebati, Ali Çelebi, Zeki Kocamemi gibi ressamları yetiştirdi.
Güzel Sanatlar Birliği’nin kurucularındandır. Her yıl açılan Devlet Resim ve Heykel sergilerine aralıklı olarak katılmıştır. Son sergisi ölümünden bir yıl sonra 1961’de Ankara Türk-Amerikan Derneği’nde açılmıştır.
İbrahim Çallı Paris’te çalıştığı 1910-1914 arasında Avrupa’da etkin olan Kübizm ve soyut sanata ilgi duymadı. Yurda İzlenimcilik (Empresyonizm) etkileri taşıyan bir teknikle döndü. Tam anlamıyla uygulamamış olsa bile bu izlenimci tavrı ölümüne değin sürdürdü. 20. yy’ın birinci çeyreğinde Türkiye’de ilk ürünlerini vermeye başlayan İzlenimcilik’in en güçlü temsilcileri Çallı’nın yanı sıra, Nazmi Ziya Güran, Namık İsmail, Feyhaman Duran, Hikmet Onat, Avni Lifij ve Ruhi Bey’di (Arel). Bu ressamlar ilkin Galatasaraylılar Yurdu’nda daha sonra da her yıl ağustos ayında Galatasaray Lisesi’nde sergiledikleri çoğu İstanbul görünümlerini içeren resimlerinde, taze ve yeni bir palet ve serbest fırça vuruşlarıyla dikkat çektiler.
Ancak izlenimcilik ilkelerini tümüyle uygulamadılar. Zaten Paris’te eğitimleri sırasında örnek aldıkları Fransız ressamlar da akademikleşmiş bir İzlenimcilik’ in temsilcileriydi. Ayrıca bu dönemde izlenimcilik de Avrupa’da etkisini yitirmiş bulunuyordu.
İbrahim Çallı, parlak renkler kullanarak, rahat ve serbest fırça vuruşları ile manzaralar, portreler, çıplaklar, natürmortlar ve tarihsel konulu kompozisyonlar yapmıştır. Sanatı iki evreye ayrılabilir. 1914-1923 arasındaki birinci evrede, özellikle Galatasaray sergilerindeki resimlerinde, o günkü toplumsal yaşamla ilgili konular ve İstanbul’un çeşitli görünümlerini işlemiştir. Ada ve Boğaz manzaraları, Ada gezintileri, süslü odalar içinde kadın portreleri, sanatseverlerin portreleri, burjuva çevrelerinden kişiler ve çıplaklar resmetmiştir. Bu dönemde, İstanbul’a gelmiş Beyaz Ruslar’ dan Alexis Gritchenko adlı, özellikle cami ve tekkelerin guvaş ve suluboya resimlerini yapan bir ressamla arkadaş olmuş ve birlikte çalışmıştır. Onun etkisiyle uzun süredir uyguladığı izlenimci tekniği değiştirmiş, bir çeşit soyutlamaya yönelmiştir. Galata Mevlevihanesi’ndeki ayinleri konu alan ve öbür yapıtlarından farklı bir nitelik taşıyan Mevleviler adlı dizi, bu etkinin sonucudur.
Çallı, sanatının 1923’ten sonraki evresinde ise manzara ve natürmortların yanı sıra Kurtuluş Savaşı ve Atatürk devrimleriyle ilgili kompozisyonlar, Atatürk portreleri yapmış, zeybek ve köylü yaşamlarını anlatan konular işlemiştir. Son yıllarda portrelerden, figürlerden ve büyük kompozisyonlardan uzaklaşmış, daha çok çiçekleri, özellikle de manolyaları resmetmiştir. İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’ndeki Manolyalar adlı iki tablosu en tanınan yapıtları arasındadır.
İbrahim Çallı Eserleri:
- Lüksemburg Bahçesi, 1911;
- Türk Topçularının Mevzie Girişi, 1917, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi,
- Balıkçı Kayığı, 1921, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi;
- Cami Avlusu, 1922;
- Tefli Kız, 1923, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi,
- Nü, 1923, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi;
- İstiklal Savaşında Zeybekler, 1923, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi;
- Mevleviler dizisi, ykş. 1927;
- Dikiş Diken Kadın, 1927, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi;
- Genç Kadın Portresi, 1932;
- Manolyalar, 1933, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi;
- Nü, 1934, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul;
- Atatürk Portresi, 1935, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul;
- Süvariler, 1936, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul;
- Hatay’ın Anavatan’a Kavuşması, 1938, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi;
- İnönü Portresi, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi;
- Yahya Kemal Portresi, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi;
- Boğaz,Özel
Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, Cilt 29, Anadolu yayıncılık, 1984.
İbrahim Çallı kimdir? Hayatı ve eserleri: Türk ressamı. 13 Temmuz 1882’de Denizli’nin Çal ilçesinde doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Çal’da ve İzmir’de yaptı. Resme karşı kâbiliyetini ortaya çıkaran resimler ve desenler çizmeye başladı. İlk resim derslerini askerî bir okula girmek gâyesiyle geldiği ve çeşitli işler yapmak zorunda kaldığı İstanbul’da Vefa Lisesi resim öğretmeninden aldı. Hem resim çalışmalarını sürdürdü hem de başka işlerde çalıştı. Aynı zamanda Kapalıçarşı’da bulunan ressam Roben Efendiden ders aldı. Bu sırada tanıştığı Şeker Ahmed Paşanın Oğlu İzzeddin Beyin aracılığı ve teşvîkiyle Sanâyî-i Nefîse (Güzel Sanatlar Akademisi) Mektebine girdi. Öğrenim müddeti altı yıl olan bu mektebi üç yıllık bir öğrenimden sonra bitirdi. Maârif Nezâreti (Millî Eğitim Bakanlığı)nin açtığı bir yarışmayı kazandı. 1910 senesinde devlet burslusu olarak gönderildiği Paris’te Fernand Cormon’un atölyesinde dört yıl resim çalıştı.
Birinci Dünyâ Savaşı başlayınca Türkiye’ye dönen İbrahim Çallı Sanâyî-i Nefise Mektebinde Valaury’nin yardımcılığına tâyin edildi, kısa bir süre sonra da atölye öğretmenliğine getirildi. 1917’de Harbiye Nâzırı Enver Paşanın Şişli’de açtırdığı atölyede Hikmet Onat, Ruhi Arel, Avni Lifij, Namık İsmail gibi sanatçılarla birlikte savaş resimleri yaptı. Güzel Sanatlar Birliğinin kuruluşuna katıldı. 1947 yılında emekli oluncaya kadar vazife yaptığı İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisinde adına açılan atölyede resim dersleri verdi. Aralarında Şeref Akdik, Refik Epikman, Elif Naci, Mahmud Cuda, Muhiddin Sebâtî, Ali Çelebî, Zeki Kocamemi’nin de bulundukları birçok ressamı yetiştirdi.
Türk resim sanatında “1914 Kuşağı”, “Türk İzlenimcileri” veya “Çallı Kuşağı” olarak adlandırılan ressamların önde gelen temsilcilerinden sayıldı. 1927’de Rus ressam Aleksis Griçenko’nun etkisiyle yaptığı “Mevlevîler” dizisi dışında, kendine has bir biçimde yorumladığı izlenimci temel uslûba sanat hayâtı boyunca bağlı kaldı. Galatasaray Sergileri adıyla anılan ve büyük alâka uyandıran resim sergilerinin açılmasında önemli rol üstlendi. Toplum hayatıyla ilgili konuların yanı sıra, Ada ve Boğaz manzaraları, kadın portreleri ve Türk resminde ilk olarak çıplak resimler yaptı. Daha sonra izlenimci teknikten uzaklaşarak, grafiğe yakın şematik desen ve az karışımlı renk anlayışını benimsedi. Fakat kısa süre sonra izlenimci anlayışa geri döndü. Manzara, portre ve tabiat resimlerinden başka Kurtuluş Savaşı ve İnkılaplarla ilgili kompozisyonlar, Atatürk portreleri ve köylü hayatını anlatan büyük boyutlu resimler yaptı. Bu dönem ürünlerinde siyah ve kahverengi gibi koyu renklerden uzak bir palete ve serbest bir fırça işçiliğine sâhib olduğu görüldü. Mimar Sinan Üniversitesi resim ve heykel müzesinde bulunan İstiklâl Savaşında Zeybekler, Atatürk portresi, Süvâriler, Hatay’ın anavatana hasreti gibi eserlerinde İzlenimci teknikten uzaklaşarak daha geleneksel bir yaklaşımı benimsedi.
Son yıllarında ise en tanınmış eserleri arasında yer alan Manolyalar gibi natürmortlar yaptı. 1960 senesinde İstanbul’da öldü.
KAYNAK: REHBER ANSİKLOPEDİSİ, 9. CİLT
Yorumlar kapalı.