Ercüment Behzat Lav kimdir? Hayatı ve eserleri: İstanbul’da doğdu (1903). Ortaöğrenimini İstanbul Sultanisi’nde tamamladı. Berlin Stern Müzik Konservatuvarı ve Reinhart Tiyatro Akademisinde okudu (1921-25). Gazetecilik, spikerlik, oyunculuk ve rejisörlük yaptı. 17 Kasım 1984 ‘te öldü. Ercüment Behzat’ın 1931 tarihini taşıyan ilk kitabı 5.0.5.’te topladığı şiirler, gerçeküstücü akıma duyduğu eğilime yerlilik katmak isteyen bir şairin döneminin toplumsal koşullarına başkaldırısı olarak tanımlanabilir. Öfkenin alaya, acımanın küfre, gözlemlerin iğnelemeye dönüştüğü açıkça görülür bu şiirde. Rahat edemediği kurulu düzende soluk alamaz duruma geldiğinden, geleneksel kurumlarla birlikte geleneksel nazım biçimlerinin dar kalıplarına da sığamayan şair, tepkilerini ifade için yeni yollar arama gereğini duyar, içeriğin zorlaması karşısında eski dize anlayışından sıyrılmaya bakar önce. Sonra şiir dilini değiştirmek zorunda kalır. Bildirisini görüntülerle kaynaştırmak ister. Kurduğu dünyada ne acayipleşmektir amacı, ne de züppeliktir. Yaşamı, doğayı, dünya işlerini, sağır kulakların bile duymaya başladığı faşizmin ayak seslerini algılamaktan doğar sıkıntısı.
“Faşist bezirganlara gün doğarsa ne çıkar” derken duyarlığını saklar ama, kendini gerçekten soyutlamayarak, “Saçından çengele asılmak değil ölümü kılıçla ayakta karşılamak güzel” (Sirano) aşamasına gelmiştir, istediği zaman şaşırtıcı ve yenidir.
Otları şakıyor tren Geceyi şakıyor böcek Kalk hazırlan bakalım Kapıda anahtar dönecek.
biçiminde dizelerle Nâzım Hikmet’in coşkusu, lirizmi, yüksek sesine karşın bağımsız ve yenidir. Tiyatro, Tımarhanede Balo gibi yergi ve alay öğelerinin ağır bastığı parçalarda katılaştığı halde, yer yer çizim güzelliği aradığı görülür
Bir kuduz kedi kurmuş sokakta aya pusu Sarkıyor damlara şaşı yıldızlar Çapaklı göz kapaklarında zindan uykusu.
(Laçka)
Kaos’ta (1934) çağdışı kurumlarla birlikte, çağdaş kalıplaşmalar karşısında da alay belirgin tavır olarak ortaya çıkmış, “Gökalp’le Dürkhaym’ın hapları artık yutulmuyor / Sayfalarda yarasalar / Tutulmuyor” (İşporta) örneğinde görüldüğü gibi bir öğretiye bağlanmıştır. Şair, gününün siyasal sorunlarını, dengesizliklerini, kapitalizmin savaş isterilerini de bu açıdan değerlendirir. “Yuvarlak masa konferansı / Yuvarlak masada / Harp / Kafada / Harp / Kasada / Harp / Dolar, frank, sterling, panik.” (1931-1934) değişik, çok yönlü şiirler arasında gelecek daima umut kapısı olarak görünür: “Irgat sıvandı / Taş, çakıl ayıklandı / Atıldı toprağa verimli tohum / Fışkırıp yeşerdi yemyeşil hayat.” “Azat var / azat yok / ırgada azat. / Pişiyor tohumda beklenen doğum” [Tohum).
Bu dönem şiirlerinin akıldışı (irrationnel) bir hava içinde oluşmadığını belirten E. Behzat, sözcükte ses uyumu aradığını, kalın-ince harflerin sessizlerle olan (phonique) ilişkilerini göz önünde tuttuğunu yazar. Şiirlerin “çoğu sembolik giysilere bürünmüştür. Özde yarım bıraktıklarını okurun kafası tamamlar. Çağrışım kapıları açıktır. Gerçekte fütürizme çalarlar ama asıl hızlarım, ana materyalizmden aldıkları için doğa, mantık ve mekân dışı atlayışlar bunlarda yer almaz.” (Kaos önyazısı) düşünüsündedir.
Açıl Kilidim Açıl’daki 1934-1940 yıllarının ürünleriyse bu anlayışın dışında görünürler. Şair, “Biçim dikenli geometri / Düzgünlü mısra çakıl taşı / Kalıp kafiye akla köstek / Yalnız gözle okunması için şiirin / Buğulu aynadan ahengi sil” (Prologia) dizesindeki aradığını belirttiği yapıya kavuşmak için uyuma, şairaneliğe, lirizme uzak durmaya çalışır. “Böcek Zamanı”, “Çiçek Saksı Badem”, “Misafir”, “Mektup”, “Babaevi”, “Benden Sonrakiler”, “Deli Dünya”, “Ballade’lar”, “Serenad”lar gibi parçalarda bilincin baskısından iyice kurtulmak istediği bellidir. Şiirlerin boyutları küçülmüş, ifade yalınlaşmış, imgeden kaçılmış, genellikle uyağa başvurma gereği de duyulmamıştır. Kalburla güneş taşıyor bebek,
Şeytan minaresi evine,
Yazı geçirmek için.
(Ballade’lar)
Seni,
Saksımda yetiştirdim,
Vaktin gelince koparıp yemek için,
Saksımı çaldılar:
(Çiçek Sakst Badem)
Herşey güzel şu dünyada,
Şu eşek, şu öbür serçe,
Şu kadın,
Şu hiç yerini değiştirmeyen ağaç.
(Deli Dünya)
Kalbim,
Top,
Bu topu,
Yıldızlara mı atsam,
Sana mı atsam Tutabilir misin (Serenad’lar)
S.O.S. ve Kaos’ta şiirini bir işlevle yükümlü gören E. Behzat’ın Açıl Kilidim Açıl evresinde toplumsal temalardan uzaklaştığını gösteren bu örnekler, şairin masalsı bir dünyaya -demek ki bir kaçışa- eğilim duyduğunu da vurgularlar.
Özellikle Yeditepe dergisinde çıkan parçalarına bakarak 1950-60 evresinin ürünü olduğunu söyleyebileceğimiz Üç Anadolu’yu (1964) ise toplumsal içeriği destansı boyutlar içinde verme girişimi sayabiliriz. Kitabın, “Öl Yiğidim” bölümünde Selçuk ve Osmanlı imparatorlukları, “Hasta Adam”da yarı sömürge oluş dönemi, “Ağamıza Devlet”te çağdaş topluma değgin sorunlar işlenir. Şair, yer yer halk şiirimizin geleneksel biçimlerinden yararlanmakta bile sakınca görmez (Sınır Boyu Kan ister). Sözcüğün dize içindeki ses uyumuna özen gösterir? En önemlisi dilin, yansıtmayı amaçladığı zaman ve çevre koşullarına uygunluğunu göstererek yerel olmaya çalışır. En belirgin amacı da kuşku yok ki yergidir. Bu nedenle duyarlık söz konusu olamaz.
Tuna boyu düz gitti uz gitmedi işimiz,
Bizi bir hanedana “zebun etti felek.”
Bir yanda satır bir yanda cellat,
Korundu satırla cellatla saltanat.
(Öl Yiğidim)
dizelerindeki gibi şiirlere toplumsal gerçeğin ağırlığı egemendir.
Yine 1950-60 yılları arasında kimi parçaları dergilerde çıkan Mau Mau (1962) ise Afrika kurtuluş hareketlerini yansıtmayı amaçlar. Bu kitaptaki şiirlerin belirgin özellikleri Afrika folklorundan öğeler taşımasıdır.
Verdiği şiir savaşına bakarak Ercüment Behzat’ın, yerini saptamak kolaylaşmakta, 1930-40 döneminde S.O.S, Kaos, Açıl Kilidim Açıl kitapları ile yol açıcı niteliği ve etkisi ortaya çıkmaktadır.
ŞİİR KİTAPLARI
- O.S. (1931, 1965),
- Kaos (1934, 1965),
- Açıl Kilidim Açıl (1940, 1965),
- Mau Mau (1962, 1970),
- Üç Anadolu (1964).
Kaynak: Çağdaş Türk Edebiyatı 3, Cumhuriyet Dönemi 1, Şükran YURDAKUL, 1994, Evrensel Basım Yayın.
Yorumlar kapalı.