Cezzar Ahmed Paşa kimdir? Hayatı ve Eserleri: ( ? – 1804) Osmanlı veziri. Napoleon Bonaparte’a karşı Akkâ kalesini savunmuştur. Bosna’da doğdu, 23 Nisan 1804’te Akkâ’da öldü. Doğum tarihi ve ailesi konusunda bilgi yoktur. Gençliğinde İstanbul’a gelerek berberlik yaptığı, Hekimoğlu Ali Paşa’nın (1689-1758) hizmetine girdiği, 1750’lere doğru Mısır’a gittiği bilinmektedir. Cezzar Ahmed, yaşamının yarım yüzyıldan fazla bölümünü Mısır, Suriye ve Lübnan’da geçirdi. Zekâsını, cesaretini ve becerikliliğini, bunalımlı bir dönemde ve karışık bir ortamda en iyi biçimde kullandı. Mısır’da bulunduğu yıllarda yerli Kölemen beylerine yanaşarak göze girdi. Önceleri Ali Bey el-Kebîr’in, daha sonra Abdullah Bey’in maiyyetlerinde bulundu. Bunların Cidde dolaylarında ayaklanan çöl Arapları ile sürdürdükleri çete savaşlarında yararlıklar gösterdi. Abdullah Bey bir çarpışmada öldürülünce Zülfikâr Bey’in hizmetine girdi. Bir süre sonra da Bahire (Bahra) kâşifliğine (sancakbeyliğine) atandı. Bahra’da, Bedevîler’le yaptığı başarılı çatışmalarda ayaklananları yendiği gibi Abdullah Bey’in öcünü almak için, elebaşılarından yetmişinin başlarını keserek Ali Bey el-Kebîr’e gönderdi. Bu olay üzerine Ali Bey kendisine “deve kasabı” anlamına gelen “Cezzar” lakabını verdi. Cezzar Ahmed, Ali Bey el- Kebîr’in sayılı kölemenlerinden oldu. Fakat öteki kölemenlerle geçinemediği gibi; Ali Bey’in rakiplerini ortadan kaldırarak Mısır’a tek başına egemen olma emeline hizmet etmeye de yanaşmadı. Bu tutumu, Mısır’da kalmasını güçleştirdiğinden kılık değiştirerek ilkin İskenderiye’ ye oradan da İstanbul’a gitti.
Cezzar, başkentte aradığı ortamı bulamayınca Bahra’ya döndü ve Bedevîler’in arasında yaşamaya başladı. Daha sonra Suriye’ye, oradan Lübnan’a geçerek Beyrut ve Savda hakimi Emir Mansur’un hizmetine girdi. Burada fazla tutunamayarak Şam Muhafızı Osman Paşa’nın yanma gitti. Hükümet güçlerinin yerli derebeyleriyle giriştiği çarpışmalarda başarılar gösterdi. 1771’de art arda çete baskınları düzenleyerek Akkâ ve Havran Emiri Tahir Ömer’i, Akdeniz’deki Rus donanmasından yardım istemek zorunda bıraktı. Bir yıl önce Çeşme’de Osmanlı donanmasını yakan Ruslar, bu fırsatı kaçırmayarak Beyrut’u topa tuttular. Osman Paşa ve Cezzar Ahmed de Beyrut kalesini almak için savaşa giriştiler. Cezzar, kaleyi ele geçirmeyi başardı ve buraya mütesellim oldu. Bu göreve getirilmesinde rolü olan Şihaboğlu Emir Yusuf, Cezzar’ı kendi emelleri doğrultusunda kullanamadığı için, aralarında savaş çıktı. Bu yüzden, Rus donanması 1773’te Beyrut’u bir daha ablukaya alırken Şihaboğulları, Dürzîler ve Marunîler de kenti karadan sardılar. Cezzar, dört ay süreyle ve şaşırtıcı bir direnişle kaleyi savundu. Ama sonunda kenti terk ederek Şam’a döndü.
Cezzar, 1775’te Tahir Ömer ayaklanmasının bastırılmasında da büyük bir başarı gösterince Akkâ’da bulunan Kaptan-ı Derya Cezayirli Haşan Paşa, ödüllendirilmesi için İstanbul’a öneride bulundu. İlkin, beylerbeyi rütbesiyle Akkâ muhafızlığına, çok geçmeden de vezirlik verilerek Savda valiliğine getirildi. Böylece Kuzeybatı Suriye’de otuz yıl sürecek aralıksız ve geniş yetkili yöneticiliği başlamış oluyordu. O sırada Suriye, aşiret reisleriyle derebeylerinin güç kazanma mücadelelerine sahne olmaktaydı. Osmanlı valileri, bölge koşullarını iyi değerlendiremediklerinden ve yeterli askeri güçleri de bulunmadığından, genellikle olaylara seyirci kalıyor ya da yenik düşüyorlardı.
Cezzar Ahmed Paşa, asıl parlayışını bu karışıklıkları yatıştırarak gerçekleştirdi. Ayaklanma odaklarının başlıcalarından Tahir Ömeroğulları’nı, uzun uğraşmalardan sonra dize getirdi. Cezayirli Haşan Paşa’nın bölgedeki hareketlerini destekleyerek güvenliğin sağlanmasında etkili oldu. İsyancıların tutunduğu birçok kaleyi zapt etti ve kabilelerle Alevî Şeyhleri’ni sindirdi. Bu başarılar, Lübnan, Ürdün ve Filistin’ deki iç kavgayı yatıştırdığı gibi, Batı’da toprak kaybına uğrayan, Kırım’a bağımsızlık veren Osmanlı Devleti’nin de başlıca avuntusu oldu.
Artan gücüne paralel olarak Cezzar Ahmed Paşa’ya 1780’de Akkâ muhafızlığının yanı sıra Şam valiliği ve Emirü’l-Hac’lık (hacıların, Mekke’ye gidip dönme güvenliğini sağlama görevi) verildi. Yanındaki subaylara ve paralı askerlerine çok sert davrandığı için, birkaç kez bunların başkaldırmaları ile de uğraşmak zorunda kaldı. Bölgeden topladığı askerlerin bu tür davranışları yüzünden, Rumeli’nden Boşnak ve Arnavut asıllı silahşörler, Kuzey Afrika’dan gençler getirterek özel bir ordu kurdu. Kıyıda da küçük bir filo oluşturdu. Canbulatoğulları’nın önderlik ettiği Dürzîler’le diğer büyük kabileler üzerinde mutlak bir hakimiyet sağladı. Canbulatoğulları’ndan bağlılık göstermeyenleri Akkâ zindanlarına attırdı. Bağlılıkta kusursuz gördüklerine ise, kendince rütbeler, hatta valilikler vermeye başladı. Yaptığı düzenlemelerle kabileleri belli vergilere bağladı. Derebeyi paşalara karşı kararsız bir politika izleyen devlet, Cezzar Ahmet Paşa’nın bu başına buyruk davranışlarını kimi zaman onurlandırıcı yazılarla destekliyor, kimi zaman da duymazlıktan gelmeyi yeğliyordu.
Napoleon Bonaparte, 1798’de Mısır’ı işgal edince Osmanlı Devleti Cezzar Ahmed Paşa’ya umut bağladı. Onun yeteneğini ve gücünü iyi hesaplayan Napoleon, başlangıçta kendisiyle anlaşma yolları aradı, ama bir sonuç alamadı. Osmanlı ordusu ve donanması Mısır üzerine sefere hazırlanırken, üst üste yazılan emirlerle Cezzar Ahmed Paşa’dan yığınak yapması istendi. Cezzar, Akkâ’da gerekli önlemleri aldıktan sonra bir kısım biriklerini el-Ariş’e gönderdi.
Öte yandan Napoleon, hızla harekete geçerek el-Ariş, Gazze ve Yafa’yı işgal ettikten sonra, 18 Mart 1799’da Akkâ önüne geldi. Hiçbir kale karşısında bir günden fazla oyalanmadığı için, buranın da kuşatıldığı gün düşeceği umudundaydı. Ancak iki aydan fazla süren başarısız Akkâ kuşatması, onun Mısır’la ilgili planlarını da suya düşürdü. Kıyıdaki Osmanlı donanmasından ve bir İngiliz filosundan destek gören Cezzar Ahmed Paşa, Cebel-i Lübnanlılar’dan yardım alan Fransız ordusunun saldırılarına karşı koymayı başardı. Kuşatmanın sonuna doğru deniz yoluyla gelen üç bin Nizam-ı Cedid askeri, savunmayı daha da güçlendirdi. Napoleon, giriştiği on sekiz hücumdan da sonuç alamayınca ağır silahlarını ve cephanesinin bir bölümünü gömdürerek, 21 Mayıs 1799’da Akkâ önünden çekilip Mısır’a dönmek zorunda kaldı.
Cezzar Ahmed Paşa, bu çetin sınavdan sonra Napoleon’a yardım eden Cebel-i Lübnan emirine savaş açtı ve bu yüzden Doğu Akdeniz’deki İngiliz filosu komutanı ile bozuştu. Ayrıca, Akkâ’daki başarısından ötürü, Mısır valiliğinin kendisine verileceğini beklerken, Sadrazam Yusuf Ziya Paşa’nın Mısır seferine çıkmasına içerleyerek Osmanlı Devleti’ne karşı çıkmaya hazır bazı eyalet valilerini koruyuculuğuna aldı. Şam ordugâhında bulunan Sadrazam, Cezzar Ahmed Paşa’yı yakalatmayı ve cezalandırmayı düşündüyse de seferin sona ermesi ve 1800’de İstanbul’a dönmesi yüzünden birşey yapamadı.
Cezzar, bundan sonra gen planda kalmayı yeğleyerek devlete bağlı bölge yöneticilerine karşı kendisini tutan paşaları kışkırttı. Bir ara, Arnavut İsmail Paşa’yı Akkâ’da hapsettirdi. 1802’de Yafa’yı zorla ele geçirdi. Devlete bağlı Nablus emirine savaş açtı. Tutumu, apaçık bir başkaldırma sayılmakla birlikte, günün koşulları ve Vehhabî ayaklanmasının alevlenmesi dikkate alınarak Hicaz seraskerliğine ve Şam valiliğine atandı. Ayrıca kendisinden Mısır’daki karışıklıkları yatıştırması da istendi.
Onun, Akkâ Muhafızı, Sayda ve Şam valisi, Hicâz seraskeri ve Emirü’l-Hac gibi, devlet içinde devlet olduğunu düşündürecek beş ayrı görevi birden üstlenmesi gerçekten ürkütücüydü, ancak hasta ve yaşlı olması nedeniyle ölümü bekleniyordu. Nitekim ardında ulaşılması zor bir güç, ün ve büyük bir hazine bırakarak 75-80 yaşında iken veremden öldü.
Cezzar Ahmed Paşa’nın zeki, yapıcı, cesur ve zalim bir kişiliği vardı. Olağanüstü bir sezme ve kavrama yeteneğine sahipti. Bu yüzden halk, ermişliğine inanıyordu. Çağdaşı öteki birçok derebeyi-vezir gibi, kültürden yoksundu. Muhtemelen okuma yazma dahi bilmiyordu. Ama, zenginliği ve çevresine topladığı binlerce paralı asker ve köle ile büyük güç kazanmış, devletin buyruklarını, çıkarlarına uyduğu ölçüde kabullenmiştir. Nitekim Akkâ savunmasındaki özverisi, temsil ettiği devletin kudretini göstermek ve onurunu yüceltmek düşüncesinden çok, onun bölgedeki çıkarlarıyla ilgilidir. Ancak aldığı parlak sonuç, yönetimin amacına da hizmet etmiştir.
Cezzar’ın ortaya çıkışı ve çeyrek yüzyıldan fazla Ortadoğu’ya egemen oluşu, ülkenin kritik durumuyla doğrudan bağıntılıdır. Batı’da Sırplar’ın Bulgarlar’ın; Mısır’da Kölemen beylerinin; Arabistan’da Vahhabîler’in Rumeli ve Anadolu’da ayaklanan ayanlarla paşaların yarattığı çalkantılar sürerken o, Lübnan, Filistin ve Suriye’yi bu tür karışıklıkların dışında tutmuş; ama devlet onun bu başarısından ancak askeri ve politik açılardan yararlanabilmiştir. Bölgenin mali kaynakları ve vergileri ise Cezzar’a kalmıştır. O da, İstanbul’daki adamları aracılığı ile padişahı, sadrazamları ve üst yöneticileri, değerli hediyeler, hesapsız rüşvetlerle her zaman hoşnut kılmış güçlü yandaşlar kazanmıştır.
Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, Cilt 25, Anadolu yayıncılık.
Cezzâr Ahmed paşa kimdir? Hayatı ve eserleri: Fransız Kralı Napolyon’a karşı Akka Kalesini başarı ile savunan büyük Türk kumandanı. Bosnalı olup doğum târihi bilinmemektedir. İstanbul’a gelerek Sadrâzam Hekimoğlu Ali Paşanın hizmetine girmiştir. Ali Paşa ikinci Mısır vâliliğinden azl edilince, Mısır’da kalarak meşhur Ali Beyin kölesi Abdullah Beyin hizmetine girdi. Bahire kâşifliğine atanan Ahmed, orada Bedevîlere karşı olan muhârebelerde gâlip gelmiş ve çok kan dökmüş olduğundan, kasap anlamına gelen “Cezzâr” lakabı verilmişti. Fakat bir müddet sonra Ali Beyin öc almasından korkarak, İstanbul’a kaçtı. Sonra da Şam Vâlisi Osman Paşanın hizmetine girerek Tâhir Ömer, Zeydan ve Şahab âileleriyle yapılan mücâdelede başarı gösterdi. 1775’te kendisine Beylerbeyi rütbesi verildi, Bir yıl sonra da Sayda vâliliğine tâyin edildi.
Sûriye’de emniyeti sağlayan ve 1780’de Emîrü’l-Haclık ile Şam eyâletine tâyin olunan Ahmed Paşa, gerek Sayda ve gerekse Şam vâliliği zamânında Akka Kalesinde oturdu. Burada kuvvetli bir ordu kuran Ahmed Paşa, küçük bir donanma da yaptırarak âdetâ bağımsız bir şekilde hareket etti.
1789’da Mısır’ı işgâl eden Napolyon Bonapart’ın anlaşmak için ileri sürdüğü teklifleri reddedince, Bonapart Akka Kalesini kuşattı. Ancak Cezzâr Ahmed Paşanın emrindeki 3000 kişilik Nizâm-ı Cedîd askerinin müdâfaada gösterdikleri azim ve mahâret netîcesinde, Napolyon ilk defâ burada yenildi. Bunun üzerine; “Akka mukâvemet etmeseydi belki Şark İmparatoru olurdum.” demekten kendini alamadı.
Mısır Seferi seraskerliğine Sadrâzam Yûsuf Ziyâ Paşanın getirilmesine gücenen Cezzâr, Sûriye’de serdâra yardımda bulunmadı ve devlete daha başka güçlükler de çıkarmaya çalıştı. Bununla berâber bu sırada “Vehhâbî meselesi” önem kazandığından kendisi Şam vâliliği ile berâber Vehhâbîlere karşı serdâr tâyin oldu. Fakat hastalığı sebebiyle vazifeye gitmeyerek, kölesi Süleymân Paşayı gönderen Cezzâr, 23 Nisan 1804’te Akka’da vefât etti.
Cezzâr Ahmed Paşa, zekî, dirâyetli, anlayışlı bir insan olup, birçok meseleleri önceden sezmek kâbiliyetine sâhipti. İdâre ettiği yerlerde adâletle asâyişi temin ederdi. Akka, Sayda ve Beyrut’u tahkim ettiği gibi, Akka’da mükemmel bir câmi, bir çarşı ve birçok çeşme ve sebil yaptırmak sûretiyle îmâr işlerine de önem verdi.
KAYNAK: REHBER ANSİKLOPEDİSİ, 4. CİLT
Türk devlet adamı (Bosna ?-Akkâ 1804). Hekimoğlu Ali Paşa’nın adamı olan, Ali Paşa Mısır valiliğine atanınca onunla Mısır’a gidip, orada kalarak, Kölemen Ali Bey’in daha sonra da Abdullah Bey’in hizmetine giren Cezzar Ahmet Paşa, Abdullah Bey’i Araplar öldürünce
Buheyre kâşifliğine getirilip, efendisinin öcünü kanlı biçimde aldı (kasap anlamına gelen Cezzar lakabı buradan gelir). Ali Bey’le bozuşunca İstanbul’a kaçıp, Şam valisi Osman Paşa’nın hizmetine girerek, beylerbeyliğine yükseltildi (1775). Vezir olarak Sayda’ya gönderilip (1776), Şam valiliğine atandıysad 785) da, güvenlik gerekçesiyle Akkâ’da oturdu. Napolyon Mısır’a çıkınca (1798) Mısır seraskerliğine getirilip, Napolyon’u Akkâ’da yendi; ama Mısır seferinde seraskerlik Yusuf Ziya Paşa’ya verilince, kızarak yardımcı olmadı ve Suriye’de çeşitli güçlükler çıkardı.
KAYNAK: GROİLER İNTERNATİONAL ENCYCLOPEDİA, CİLT-1, 1993, DANBURY, CONNECTİCUT-İSTANBUL
Yorumlar kapalı.