Cabir kimdir? Hayatı eserleri: (8. yy ortaları-9. yy başları) Arap, simyacı ve filozof. İslam düşüncesinde doğacı felsefenin öncülerinden ve simyanın kurucularından sayılır. Horasan’ın Tus ilinde doğmuş, Irak’ta Kufe’de ölmüştür. Gerçek adı, Ebu Musa Cabir b. Hayyan el-Azdî ve el-Kufi’dir. Yaşamı konusunda yeterli bilgi yoktur. Kimi kaynaklarda HaranTı olduğu, kimi kaynaklarda da doğum yerinin ve yılının bilinmediği ileri sürülür. Şiî imamlarından Cafer-i Sadık’ın öğrencisi olduğu, ondan İslam bilimleri, Kuran ve Hadis öğrendiği söylenir. İbn Nedim ise Kitabü’l-Fihrist adlı kitabında Cabir’in pek çok yapıt verdiğini, sayısız bilim konusuyla uğraştığını ileri sürer.
Cabir’in olduğu ya da onun düşüncelerinden kaynaklandığı ileri sürülen yapıtların incelenmesi ve bu konuda sürdürülen karşılaştırmalı çalışmalardan anlaşıldığına göre, Cabir İslam ülkelerinde Anadolu-Yunan felsefesinin doğacı öğretisini yeni yorumlarla geliştirip yayan ilk düşünürdür. Onun felsefeye yaklaşımı özdekçi bir tutumla olmuş, özellikle simya adı verilen bilim alanı, bakış açısını oluşturmuştur. Cabir’in yapıtları üzerinde geniş kapsamlı çalışmalar yapan İtalyan bilgini Cardano onu dünyanın en büyük on iki bilgininden, bilgesinden biri saymıştır. Düşüncelerinde eski Babil inançlarından beslenen, İslam diniyle bağdaşma olanağı pek bulunmayan öğelerin bulunması, simya konusunda geniş kapsamlı çalışmalara girişmesi bilim tarihinde kendisine özel bir yer sağlamış, etki alanının genişlemesine yol açmıştır.
Cabir üzerinde çalışan araştırıcılar, onun yapıtlarını içerdikleri konulara göre, dört bölümde toplarlar. Birinci bölümde doğa bilimleri, özellikle, kimya ile ilgili yapıtları yer alır. İkinci bölümü Anadolu-Yunan felsefesinden kaynaklanan, Sabiilik ve Batinilik’ten esinlenen yapıtları oluşturur. Üçüncü bölüme giren çalışmaları büyü, simya, tılsım gibi genellikle Orta Çağ’a özgü bilim dallandır. Dördüncü bölümde İsmaili inançlarını savunan, yorumlayan, açıklayan görüşlerini içeren yapıtlar bulunur.
Felsefeye eski Anadolu-Yunan filozoflarının, o dönemde bilinen, yazılarını okuyarak giren Cabir’in sorunlara bakış açısını gözlem oluşturur. Ona göre, güneşin devinimiyle bağlantılı olan “zaman” felsefenin başlıca konusudur. Bütün sorunların odağı zamandır. Sonsuz bir töz olan zaman bir “bütün”dür. Geçmiş, şimdiki süre ve gelecek zamanın bölümleri değil, zaman içinde geçen olayların, birbiriyle sınırlanışıdır. Bu sınırlanışın tek nedeni ve ölçüsü güneşin devinimidir. Zaman, varlık türlerinin biçimlenişinde de, etkilidir. Güç (kuvvet), niteliği taşıyan bir varlık türü, gelecekte olandır. Böyle bir varlığın ortaya çıkışı gelecek denen süre içinde olabilir. Bu nedenle gelecek denen süre güç (kuvvet) niteliği taşıyan varlığın oluş olanağıdır. Oysa eylem niteliği taşıyan varlık ise “şimdi olan”dır. Güç niteliği taşıyan bir nesne (cisim) başka bir nesneye dönüşebilir. Güç, nesnenin özdeği (maddesi), eylem (fiil) ise biçimidir. Bütün madenler güç ve eylem olarak değişebilir.
Nesneler “bileşik” ve “yalın” olmak üzere ikiye ayrılır. Bileşik nesneler de, “salt” ve “salt olmayan” gibi iki türlüdür. Bütün bileşik nesneler yalınların birleşmesinden oluşur. Bu nedenle doğada bulunan varlıkların çoğu yalınların birleşmesinden ortaya çıkmış ve “bileşik” adını almıştır. Bileşiklerin birleşmesiyle (terkibü’t-terakıb) karmaşık nesneler oluşmuştur. Birleşme olayında, salt bileşiklerin örneği doğa, salt olmayanların örneği sıcaklık, soğukluk, karmaşıkların örneği de bitki, maden ve hayvandır, Doğa’da gelişme gizil güçten eyleme geçişle gerçekleşir. Bu nedenle bütün nesneleri kapsayan evren (doğa), niteliklerin çoğalmasıyla biçimlenmiştir. Evreni oluşturan (biçimlendiren) çoğalmanın da devinim, dinginlik, nicelik, nitelik gibi dört kuralı vardır.
Cabir’e göre bilginin biri duyular, öteki us olmak üzere iki kaynağı vardır. Duyularla sağlanan bilgiyle, belli gelişim aşamalarından geçilerek, usun bilgisine yükselinir. Duyularla sağlanan bilginin kaynağı varlık türleri arasında en alt basamağı oluşturan dirimsel ve karanlık (havvanî ve zulmanî) alandır. Us bilgisinin kaynağı ise, varlık türleri içinde en yüksek aşamada olan, tanrısal ve aydınlık (ilahî ve nurânî) kattır. Duyularla sağlanan bilgi görünen nesnelerin bilgisidir, buna “zahir”, duyularla sağlanmayan, duvularüs-tü olan, yalnız usla kavranan bilgiye de “batın” denir.
İnsan biri gövde, biri ruh ya da “nefs” olmak üzere, iki ayrı nitelik taşıyan, tözden kurulmuştur. Gövde kendiliğinden değil, ruh etkisiyle devinir, dirilik kazanır. Bu nedenle gövde ruhun (nefsin) bir aracı durumundadır. Varlık türleri “başlangıçsız” ve “sonradan olan” diye ikiye ayrılır. “Sonradan olan” lar yaratılmıştır. Başlangıçsız varlıklar görünmeyen (batın) nesnelerdir. Sonradan olanlar ise görünen (zahir) nesnelerdir. Bu iki tür varlık da “bileşik” ve “yalın” olmak üzere iki ayrı nitelik taşır.
Cabir felsefenin içerdiği ilkeleri “mizan” kavramı altında toplamıştır. “Mizan” bütün varlık türlerinin, nicelik olarak, kurallarını oluşturan bütündür. Ona göre, bütün doğal olayları niceliğe, sayıya indirgeme olanağı vardır. Her doğal olay belli bir nedene dayanır. Nedensiz bir olay, bir nesne olamayacağı gibi, nedeni önceden bilmeden, olayı bilme olanağı da ‘yoktur. Bir nesnenin başka bir nesneden, bir olayın başka bir olaydan doğması nedensellik ilkesine bağlıdır.
Nitelikler nesnelerle bağlantılıdır. İster görünen, ister görünmeyen türden olsun, bütün nesnelerin nitelikleri ve karşıtları vardır. Nesnelerden nitelikleri ve karşıtları kaldırma olanağı da yoktur. Nitelik ve karşıtlık nesnenin varlığı gereğidir. Ancak nitelik nesnenin varoluş nedeni değil, nesneyle “birlikte”dir. Durum karşıtlıklar için de böyledir. Karşıtlık bir oluş nedeni diye düşünülemez.
Düşünme, tasarlama gibi işlemlerin açıklanışın-da, Cabir’in benimsediği yöntem beynin çalışmasından kaynaklanır. Ona göre beynin üç işlem gören, üç ayrı bölümü vardır. Birinci bölüm, kişinin alnına denk gelen, boşluktur. Burası düşlemenin, doğaüstü varlıklar yaratmanın odağıdır, ikinci bölüm düşünme odağıdır. Bütün düşünce ürünlerinin kaynağı burasıdır. Bu odak, çalışma bakımından, düş kurma (düşleme) odağından daha işlektir. Daha devingendir, üçüncü ve en üstün olan bölüm anımsama odağıdır.
Cabir’in anlayışına göre bilim içerdiği konuyla sınırlıdır. Bu sınır, bilimin, insanla olan ilişkisine, insanla arasındaki yakınlık-uzaklık niceliğine bağlıdır. Bilimler konuları bakımından yediye ayrılır,
- Tıp, konusu insan olması nedeniyle, insana en yakın olan bilimdir. Bu yüzden ilk aşamada bulunur,
- Sanat,
- Havass,
- Tılsım,
- Yıldızbilim,
- Doğa bilim (İlm-i Mizan),
- Biçimler bilimi (ilm-i. tekvin).
Cabir, bilimlerin, konulara göre düzenlenmesinde yer yer Aristoteles’in o çağda bilinen görüşlerinden yarar-lanmışsa da yeni bir yöntem de bulmuştur. Bu yöntemin başlıca kaynağı Sabiilik ve Batınılik inançlarıdır. Çoktanrıcı dinlerden kaynaklanan, değişik görüşlerden beslenen, bu iki inanç kurumu bilimi insanın “bilinmeyen” yanını anlama çabası olarak görür. Özellikle usun kavrayış gücünü aşan konular Sabiilik ve Batınılik’in en çok ilgilendiği, çözüm aradığı sorunlardır. Cabir, eski bir Sabii olması nedeniyle büyü, tılsım, simya, yıldızbilim (astroloji) konularına büyük bir ilgi duymuştur. Bu bilgi alanlarının başlıca uğraşı evrenin yapısı, kaynağı, onu kuran öğeler ve bu öğelerin, belli yöntemlerle, yeniden yapılıp yapılamayacağıdır. Değişik madenlerden, nesnelerden altın yapma özlemiyle sürdürülen çalışmalar simya denen bilimin doğmasına yol açmıştır. Kimya biliminin ilkel biçimi olan simya Cabir’in elinde önemli bir araştırma alanı olmuş, bütün Orta Çağ boyunca Doğu’nun ve Batı’nın da ilgisini çekmiştir. Simya ile yıldızbilimin yan yana yürümesi evrenin yapısına yönelik soruna çözüm arama yüzündendir.
Cabir’e göre evren, bütün varlık türlerini kuşatan bir “bütün”dür. Bu bütün, en aşağısı en altta, en yücesi en üstte olan değişik katlardan oluşur. Her kat, kendi odağında bulunan yıldızın adıyla anılır. Bu engin bütünün içinde ortaya çıkan her olay gizil güçten eyleme geçiş yoluyla gelişmektedir.
Cabir’in, İslam felsefesine getirdiği başlıca yenilik kendinden önce gelen ve o çağda bilinen Anadolu-Yunan filozoflarının görüşlerini açıklayarak eleştirmesi, böylece eleştirinin İslam düşüncesinde yerleşmesini sağlamasıdır. Özellikle Sabiilik’le Yeni-Platonculuk arasında bir bağlantı kurmaya çalışması, sonraki dönemlerde etkili olmuş, tasavvufta yeni sorunların ortaya atılmasına olanak sağlamıştır. Kimi araştırıcılara göre Cabir’in doğa olaylarını nicelik ve sayıya indirgeyerek açıklamak istemesi Descartes’ın ortaya attığı kuramın çok önceden ileri sürülmüş bir örneğidir. Ancak, Descartes’ın, onun yapıtlarını okuyarak görüşlerinden yararlandığını gösterecek nitelikte bir kaynak bilinmiyor. İslam düşüncesindeyse doğacı, özdekçi felsefe anlayışının gelişmesinde Cabir’in etkisi sürekli ve büyük olmuştur.
Cabir Eserleri:
- Kitabul Ahcar (Taşlar Kitabı), yazma;
- Kitabu’t-Tecmi (Toplama Kitabı), yazma;
- Kita-bu’l-Iştima, (İçerme Kitabı), yazma;
- Kitabı-Havasu’l-Kebir,(Büyük Seçkinler), yazma.
Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, Cilt 22, Anadolu yayıncılık.
Yorumlar kapalı.