Bertolt Brecht kimdir? Hayatı ve eserleri

kihaes 05/06/2020 0

Bertolt Brecht kimdir? Hayatı ve eserleri: (1898-1956) Alman oyun yazarı, şair, tiyatro yö­netmeni ve kuramcısı. Yazdığı oyun­lar ve kuramsal yazılarla “Epik Tiyat­ro” türünü yaratmış ve 20. yy tiyat­rosunu köklü biçimde etkilemiştir. 10 Şubat 1898’de Bavyera’nın Augsburg kentin­de doğdu. Babası Berthold Brecht Protestan, annesi Sophie Brezing ise Katolik’ti. Brecht orta tabakaya özgü bir yaşama düzeni içinde büyüdü. İlk şiirleri ve yazıları 1913’te okul gazetesinde yayımlandı. 

1914’te oturduğu kentteki Augsburger Neueste Nachrichten adlı gazetede yazıları çıkınca, Brecht daha geniş bir okur kitlesinin dikkatini çekti. Okulu bitirdikten sonra, edebiyata ve tiyatroya’ büyük ilgi duymasına karşın, Münih’te Ludwig Maximilian Üniversitesinde tıp öğrenimine başladı. 1918’de askere alındığında, bir süre Augsburg’daki askeri hastanede görev yaptı. Aynı yıl yazdığı “Ölü Askerin Öyküsü” adlı şiiri kendisinin 1935 yılında Naziler tarafından Alman uyruğundan çıkarılmasına gerekçe olarak gösterildi. Brecht ilk oyunu Baal’i de 1918’de savaşın sona ermesine karşın, Bavyera’da sürüp giden siyasal kargaşa döneminde yazdı. 1919’da bir süre Bağımsız Sosyal Demokrat Parti’ye ve Augsburg Askerleri Konseyi’ne üye oldu. Devrim girişimlerinin başarısız­lığı 1922’de yazdığı Trommeln in der Nacht (“Gecede Trampetler”) oyunu için esin kaynağı oldu. Gene bu dönemde Bie Banholzer adlı bir kızla ilişki kurdu, bu ilişkiden evlilik dışı bir oğlu dünyaya geldi. Frank adı verilen bu çocuk bir yetimhanede büyüdü ve II. Dün­ya Savaşı’nda Rus cephesinde öldü. 1919 Brecht’in şiir alanında çok verimli olduğu bir yıldı. Bu dönem­de yazdığı şiirlerin birçoğunu ilk şiir kitabı Die Hauspostille’de (“Dua Kitabı”) derledi.

1920’de annesinin ölümü üzerine ailesiyle bağla­rını kopardı ve Münih’e yerleşerek yazarlıkla geçin­meye başladı. Düzensiz bir biçimde sürdürdüğü tıp öğrenimini de bir yıl sonra yarıda bıraktı. Bu arada Kammerspiele diye bilinen Münih’teki oda tiyatro­sunda dramaturg olarak çalışmaya başladı, ikinci oyunu Trommeln in der Nacht bu tiyatroda sahnelen­di ve bu oyunun başarısı üzerine Brecht, Kleist Ödülü’nü kazandı. Aynı yıl Marianne Zoff adlı bir oyuncuyla evlendi. Bu evlilikten 1923’te doğan Han- ne yıllar sonra Brecht’in Berliner Ensemble adlı tiyatro topluluğunda konuk sanatçı olarak çalıştı. 1923’te sahnelenen Im Dickicht der Stadte (“Kentle­rin Fundalığında”) ve 1924’te sahnelenen Leben Eduards des Zweiten von England (“II.Edward”) adlı oyunları seyircilerden ve eleştirmenlerden büyük bir ilgi görmediyse de Brecht’in oyun yazarlığındaki gelişmeyi ortaya koydu. 1924’te Berlin’e geçen Brecht, Max Reinhardt’ın yönettiği Deutsches Thea- ter’de Cari Zuckmayer’le birlikte oyun yazarı olarak görev aldı ve oldukça zengin bir sanat yaşamı olan bu kentte adını duyurmaya başladı, ilk evliliğinin başarı­sızlıkla sonuçlanması üzerine oyuncu Helene Weigel’le ilişki kurdu. 1926’da Stefan adlı bir oğulları oldu.

İki yıl sonra resmen evlendiği Weigel’le evliliği yaşamının sonuna değin sürdü. İnanmış bir komünist olan Helene Weigel daha o yıllarda önemini kanıtla­mış bir oyuncuydu. Daha sonra Brecht’in oyunların­daki kadın kahramanları canlandırarak uluslararası bir üne kavuştu. Brecht bu dönemde Berlin’de çalışan tiyatro yönetmeni Erwin Piscator’la da işbirliği yaptı ve onun Hasek’in Aslan Asker Şvayk romanını sahneye uyarlamasına yardım etti. Piscator’la yaptığı işbirliği tasarladığı “Epik Tiyatro “anlayışının da belir­ginleşmesine katkıda bulundu ve bu doğrultudaki ilk oyunu Mann ist Mann’ı (“Adam Adamdır”) 1927’de yazdı. Gene bu dönemde besteci Kurt Weill ile işbirliği yaparak başarılı müzikli oyunlar hazırladı. Bunlardan Mahagonny 1927’de Baden-Baden’de bir oda müziği topluluğu tarafından seyirciye sunuldu. 1928’de, Berlin’de daha sonra sürekli olarak yerleşe­ceği Schiffbauerdamm Tiyatrosu’nda sahnelenen Die Dreigroschenoper (Üç Kuruşluk Opera) ise bu işbirli­ğinin en parlak ürünü olarak her iki sanatçının da bütün dünyada tanınmasını sağladı. Brecht’in 18. yy İngiliz yazarı John Gay’den uyarladığı bu epik opera Hitler’in iktidara geçtiği 1933’e değin beş yıl tiyatro­nun repertuarında kaldı.

Brecht I. DünyaSavaşı’nı izleyen yıllarda Alman­ya’yı ve bütün dünyayı sarsan iktisadi bunalımın etkisi altında zamanının büyük bir bölümünü Marxist felsefeyi öğrenmeye ayırdı. Dünyayı sarsan sorunlara ancak bu öğretinin köklü bir çözüm getireceği inancıyla Lehrstücke adını verdiği bir dizi öğretici oyun yazdı. Başlangıçta Kurt Weill ve Paul Hindemith’in müziklerinin eşliğinde sahnelediği bu oyunlar için daha sonra Hanns Eisler’le işbirliği yaptı. Bu ortak çabanın ilk ürünü Die Massnahme (“Önlem”) 1930’da sahnelendi. Aynı yıl kızı Maria Barbara doğdu. Brecht’in Eisler’le işbirliği yaparak yapımına katıldığı Kuhle Wampe adlı film 1932’de gösterilmeye başladıysa da, kısa bir süre sonra yasaklandı.

Nazilerin iktidara gelmesiyle Brecht’in oyunları­nın Almanya’da sahnelenme olanağı da ortadan kalk­tı. 27 Şubat 1933’te Reichstag’ın yakılmasından he­men sonra Brecht ailesiyle birlikte Almanya’dan gizlice ayrıldı; bir süre İsviçre’de oturdu, sonra Danimarka’ya geçerek varlıklı bir yazar olan Karin Michaelis’in yardımıyla yerleşti, 1939’a değin orada kaldı. Siyasal mücadeleden zorunlu olarak uzaklaş­ması Brecht’in yaratıcılığı için elverişli bir ortam yarattı ve sürgündeki bu altı yıl içinde Berlin’de başlamış olduğu Die Rundköpfe und die Spitzköpfe (Tak-Tik) adlı oyununu bitirdi. Furcht und Elend des Dritten Reicbes (Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti), Mutter Courage und ihre Kinder (Cesaret Ana ve Çocukları), Das Verbör des Lukullus (“Lukullus’un Duruşması”) ve Leben des Galileı (Galıleo’nun Yaşa­mı) gibi en önemli oyunlarından bazılarını burada yazdı, Der Gute Mensch von Sezuan (Sezuan’ın İyi İnsanı) oyununu yazmaya da burada başladı. 1939’da Hitler Polonya’ya girince Danimarka’nın tehlikeli duruma düşmesi üzerine ailesi ve birlikte yaşadığı sanatçı arkadaşlarıyla önce Stockholm’e, oradan da 1940’ta Finlandiya’ya geçti. Ertesi yıl ailesi ve arka­daşlarıyla birlikte ABD’ye gitti. 21 Haziran 1941’de California’da San Pedro’ya varan Brecht kısa bir süre sonra Hollywood yakınlarındaki Santa Monica’ya yerleşti ve film şirketleri için senaryo yazmayı denedi.

Yazdığı senaryolardan yalnız birinin filmi yapıldı, bu film de 1942’de Hangmen Also Die (Cellatlar da Ölür) adıyla gösterime çıktı. Brecht Amerika’da Almanya’dan kaldığı altı yıl içinde birçok eski arkadaşını yeniden buldu, Charlie Chaplin ve Eric Bentley gibi yeni arkadaşlar edindi. Bunlardan tiyatro eleştirmeni Bent­ley yazdığı yazılar ve Brecht’in oyunlarının çevirileriy­le onun Amerika’da ve İngilizce konuşulan çevreler­de tanınmasına büyük katkıda bulundu. Brecht’in oyunları Amerikan seyircisine fazla çekici gelmiyor­du. Bunun nedeni hem bu oyunların tedirgin edici niteliği, hem de Brecht’in tiyatro anlayışının Holly- wood filmleri ve Broadway oyunlarıyla koşullanmış bu insanlara ters gelmesiydi. Üniversite tiyatrolarında daha büyük bir anlayışla karşılanan bu oyunlardan yalnız Galileo’nun Yaşamı Joseph Losey’nin yönet­menliği ve Charles Laughton’un başrolü oynamasıyla hiç değilse eleştirmenler arasında olumlu bir tepkiyle karşılandı. Oyun ilk kez 30 Temmuz 1947’de Hollywood’da sahnelendi.

Brecht Ekim 1947’de Washington’daki Amerikan Aleyhtarı Etkinliklerle İlgili Komite tarafından dönüşü Komünist Partisi’yle ilişkileri konusunda sorguya çekildi. Verdiği zekice yanıtlarla kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti. Ertesi ay Galileo’nun New York’taki ilk temsilini beklemeden Amerika’dan ay­rıldı. İlk durak olarak uğradığı Zürih’te Avrupa’da yerleşip çalışabileceği yer konusunda karar verebil­mek için bir süre bekledi. Savaş yıllarında Brecht’in üç oyununu sahnelemiş olan Zürih Kent Tiyatrosu’nda eski arkadaşlarından Caspar Neher’in dekorlarıyla kendi Antigone uyarlamasını ve bazı başka oyunlarını sahneledi. II. Dünya Savaşı sonunda Almanya ikiye bölünmüştü. Brecht anayurduna dönmek için kararlı olmakla birlikte nereye yerleşeceği konusunda koşul­ları değerlendirmek istiyordu. Demokratik Alman Cumhuriyeti yöneticilerinin kendisine çalışabileceği bir tiyatro ve sınırsız ödenek önermeleri üzerine Brecht de Doğu Berlin’e yerleşti ve Helene Weigel, Therese Giehse, Angelika Hursvicz, Ekkehard Schall gibi üstün yetenekli oyuncuları da içeren Berliner Ensemble adlı tiyatro topluluğunu kurdu. Bu toplulu­ğun başında Helene Weigel vardı. Ama tiyatronun gerçek yönetmeni, dramaturgluk görevini üstlenen Brecht’in kendısiydi. Ekim 1948’de çalışmalara başla­yan Berliner Ensemble 11 Ocak 1949’da Berlin’deki Deutsches Theater’de Erich Engel’in yönettiği Cesa­ret Ana ve Çocukları’nı sergiledi. Bir süre bu tiyatro­nun geniş kadrosunun sınırlı bir bölümünü oluşturan topluluk, 1954’te Schiffbauerdamm’daki kendi tiyat­rosuna geçti. Brecht 1948-1949’da yazdığı Die Tage Der Commune (Komün Günleri) oyunundan sonra yeni oyun yazmayı bırakarak bütün zamanını oyun yönetimine ve kuramsal yazılarına adadı. Tiyatro sanatı konusundaki görüşlerini içeren Kleines Organon für das Theater (Tiyatro İçin Küçük Araç) ve yarım bıraktığı Gescbafte des Herrn Julius Casar (Bay Jül Sezar’ın İşleri) adlı romanı 1949’da yayımlanmıştı. Aynı tarihte Federal Almanya’daki Suhrkamp Yayı­nevi 1933’te yarıda bıraktığı Brecht’in toplu yapıtları­nı yayımlama işine yeniden başladı.

Berliner Ensemble kendisine sağlanan elverişli çalışma koşullarını değerlendirmekte gecikmedi. Ku­ramsal tartışmalar, uzun ve verimli çalışmalarla örnek bir tiyatro topluluğu olarak önce Berlin seyircisine, daha sonra Haziran 1955’te Paris’te katıldığı Ulusla­rarası Tiyatro Şenliği’nde Parisliler’e, ertesi yıl gene Paris ve Londra’daki temsilleriyle daha geniş ve uluslararası bir seyirci kitlesine kendisini kabul ettir­di. Brecht’in, geç de olsa, Batı ülkelerinde değerinin anlaşılması ve özellikle aydın çevrelerde büyük bir hayranlık yaratmasına karşın, SSCB’de ve öbür sosya­list ülkelerde yeterince tanınmaması, sanat konularıy­la ilgili parti yöneticilerinin onu bir çeşit biçimcilikle suçlamalarından kaynaklanmaktadır. Kendi ülkesin­deki siyasal gerginlikler sırasında, yöneticilere açıkça karşı çıkmamakla birlikte, onları bu konuda uyar­maktan da geri durmadı. Yaşamının sonuna doğru ününün uluslararası boyutlara ulaşması üzerine 1955’te Sovyetler Birliği’nce kendisine Stalin Barış Ödülü verildi. Ödülü alırken Moskova’da yaptığı konuşma kendi isteği üzerine Boris Pasternak tarafın­dan Rusça’ya çevrildi. 1956 baharında ciğerlerinden rahatsızlandı ve 14 Ağustos 1956’da damar tıkanıklı­ğından Berlin’de öldü.

Brecht bugün dünyada tiyatroyla ilgilenen he­men herkes tarafından yalnızca 20. yy’ın en başarılı birkaç oyununu yazmış bir sanatçı değil, aynı zaman­da kuramsal yazıları ve uygulamada getirdiği yenilik­lerle de çağın tiyatrosunu değiştirmiş önemli bir öncü sayılır. Yazdığı kırk oyun, sayısız deneme ve kuram­sal yazıyla çağdaş tiyatroya yeni bir yön verirken belli bir noktadan yola çıkmış, gerçekleştirmek istediği sanat yapıtlarına son biçimlerini vermeden gereken düşünsel hazırlığı da yapmıştır.

Onun gelişmesi üç aşamada ele alınabilir. Birinci aşamada, Brecht’in, imparatorluk Almanyası’nda doğmuş, I. Dünya Savaşı’nı, başarısız 1918-1919 Devrimi’ni, Weimar Cumhuriyeti’ni yaşamış bir Alman yurttaşı olmasının bilinciyle içinde yetiştiği bu çevre­nin orta tabaka kültürünü tanıması ve burjuva değer­lerinden tiksinmesi, onun 1920’lerde yazdığı şiirlerde ve oyunlarda belirleyici etkendir. Brecht bir yandan kalıplaşmış burjuva değerlerini tekrarlayan köhneleş­miş bir tiyatro anlayışına karşı çıkarken, bir yandan da aynı anlayışa kendisinden önce başkaldırmış Büchner, Wedekind, Kaiser, Toller gibi yazarlardan esinle­niyordu. Bu dönemde yazdığı Baal, Trommeln in der Nacht, Im Dickicbt der Stadte gibi oyunları sert eleştiriler içeren, zaman zaman siyasal nitelikte, her zaman burjuva değerlere saldıran oyunlardır. Ama bunların gerisinde tutarlı bir tiyatro kuramı ya da belirgin bir siyasal felsefe yoktur.

Epik tiyatro 1930’lara doğru Marx’ı okuduktan sonra Brecht açıkça siyasal bir tiyatronun kuramsal temellerini tasarlar ve uygulamaya geçer. Bu ikinci aşamada kendini düşünsel bir disiplin altına alarak “bilim çağı”na yaraşır bir tiyatro yaratmaya çalışır. Brecht’in ortaya attığı kuramsal kavramlar arasında üzerinde en çok durulanlar “Epik tiyatro” ve “yabancılaştırma” ya da “yadırgatma etmeni”dir. Epik tiyatro, Brecht’in Piscator’dan öğrendiği teknik yenilikleri içeren öğre­tici bir tiyatro türüdür. Bu tiyatronun oyun alanında olaylar dramatik biçimde canlandırılmaz, anlatılır ve olup bitenle ilgili bilgiler seyirciye aktarılır. İnsan, bu anlayışa göre bir araştırma konusudur ve oluşumu içinde ele alınır. Seyirci sahnede olup bitenleri bir gözlemci olarak izler, ama gördükleri karşısında bir yargıya varması, bir eyleme geçmesi sağlanır. Epik tiyatroda seyirci dünyanın yorumlanabileceğini değil, değiştirilebileceğini anlar. Bu sonuca varmak için epik oyun yazarı olayların çizgisel gelişimini bir yana bırakır, kendi içinde bütünlüğü olan sahneleri yan yana getirir. Düşüncenin varoluşu değil, toplumsal gerçekliğin düşünceyi belirlediği vurgulanır. Seyirci duyguların özdeşliğiyle büyülenmez, düşüncenin ve aklın yönetici gücüyle harekete getirilir. Böyle bir tiyatro biçiminin başarısında en önemli öğe “yadır­gatma etmeni”dir. Bunun için Epik tiyatro çıplak ışık kullanır. Giysiler, dekorlar ve müzik bir yanılsama yaratma amacıyla değil, sahnedeki olayları tarihselleş­tirme, onları açıklama amacıyla kullanılır. Bu konuda unutulmaması gereken nokta, Brecht’in bütün bu kuramsal araştırmalarının amacının, tiyatroyu, değiş­mesi gereken bir dünyayı değiştirmede etkili bir araç durumuna sokmak olduğudur. Bu nedenle, Marxist öğretiyi benimsediği ilk yıllarda Brecht, aşırı bir yararcılık kaygısıyla öğretici oyunlar yazmış, bu oyunlarda tiyatronun işlevini bir sorunu, bir açmazı ortaya atıp seyircinin buna bir çözüm bulmasını sağlamak olarak görmüştür.

1930’larda ve 1940’ların başlarında dünyanın içine düştüğü bunalım Brecht’i bir süre kuramsal incelikleri bir yana iterek, daha kaba bir biçimde yazdığı oyunlarla Nazi barbarlığına karşı dünyayı uyarmak zorunda bırakmıştır. Hitler Rejiminin Kor­ku ve Sefaleti, Tak-Tik, Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi ve Carrar Ana’nın Silahları gibi oyunları Brecht’in siyasal kaygısının ağır bastığı, ivedi bir yarar sağlamaya çalıştığı kalın çizgili oyunlardır. Hemen hemen aynı dönemde yazdığı Cesaret Ana ve Çocukları, Galileo’nun Yaşamı, Sezuan’ın iyi insanı ve Kafkas Tebeşir Dairesi ise Brecht’in başyapıtları sayılır. Bu oyunların hemen hemen hepsinde Brecht’ in zaman ve yer olarak geçmişe ve değişik bir çevreye yönelmesinin kendisine her bakımdan yaratı­cı bir özgürlük kazandırdığı görülür. Bu özgürlük, onu ivedi sorunların sınırlayıcı çözüm kaygısından kurtarmış, insan sorunlarını yeniden akılcı bir yakla­şımla evrensel boyutları içinde ele almasını sağla­mıştır.

Bazı eleştirmenler, Brecht’in tiyatrosunda seyir­cinin oyun kişileriyle özdeşlik kurmamaları için başvurulan “yabancılaştırma etmeni”nin, özellikle somut yaşantının büyük bir zenginlikle kendini gösterdiği bu olgunluk dönemi oyunlarında, belli ölçüde bir özdeşliği ve duygulanmayı önleyemediğini ileri sürmüşler, bunu Brecht’in kuramı ile uygulaması arasında ortaya çıkan bir tutarsızlık olarak değerlendirmişlerdir. Gerçekten de, bu oyunlarda rastlanan sevgi görüntüleri insanın içinde yaşadığı korkunç gerçekliğin engellemesine karşın ortak bir bilinçle ve aklın güdümüyle gelecekte yaratılabilecek mutlu bir dünyanın görüntüleridir. Brecht’in büyük başarısı, onun dünya görüşünün özünde yatan ve yaşanan zamanla gelecek zaman, olgularla beklentiler, gerçek­likle düş arasındaki gerilimi ve ilişkiyi görmesi, bu diyalektik devinimi oyunlarının itici gücü olarak kullanmasıdır. Kendisi de bu yüzden, inandığı ve gerçekleştirdiği tiyatro biçimine Epik tiyatro yerine Diyalektik tiyatro demenin doğru olacağını belirtir. Brecht’e göre, “bilim çağının tiyatrosu diyalektiği tat alınır bir duruma getirecektir”, çünkü “bütün sanatlar en üstün sanat olan yaşama sanatına hizmet eder.”

Bertolt Brecht Eserleri

Oyun: 

  1. Baal, 1918; 
  2. Trommeln in der Nacht, 1918-1920, (“Gecede Trampetler”); 
  3. Im Dickicbt der Stdate, 1921-1924, (“Kentlerin Fundalığında”); 
  4. Leben Eduards des Ztveiten von England, 1924, (“II. Edward”); 
  5. Mann ist Mann, 1924-1926, (“Adam Adamdır”); 
  6. Das Elefantenkalb, 1924-1925, (“Fil Yavrusu”); 
  7. Mahagonny, 1927; 
  8. Die Dreigroschenoper, 1928, (Üç Kuruşluk Opera); 
  9. Aufstieg und Fail der Stadt Mahagonny, 1928-1929 (“Mahagonny Kentinin Yükselişi ve Düşüşü”); 
  10. Der Ozeanflug, 1928-1929, (“Okyanus Uçuşu”) 
  11. Badener Lehrstück vom Einverstandnis, 1929, (“Anlayıp Kabul Etme Üstüne Baden Öğreti Oyunu”); 
  12. Die Fieilige Johanna der Schlacbtböfe, 1929-1931, (“Mezbahaların Ermiş Johanna’sı”) 
  13. Der Jasager/Der Neinsager, 1929-1930, (“Evet Diyen/Hayır Diyen”); 
  14. Die Massnabme, 1930, (“Önlem”); 
  15. Die Ausnahme und die Regel, 1930, (“Kuralla Kuraldışı”); 
  16. Die Mutter, 1930-1931, (Ana); 
  17. Die Horatıer und die Kurıatıer, 1933-1934, (“Horatyalılar’la Kuriatvalılar”); 
  18. Die Rundköpfe und die Spitzköpfe, 1931-1934, (Tak-Tik); 
  19. Die Sieben Todsünden, 1933, (Anna’nın Yedi Ana Günahı); 
  20. Furcht und Elend des Dritten Reiches, 1935-1938, (Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti); 
  21. Die Gewehre der Frau Carrar, 1937, (Carrar Ananın Silahla­rı); 
  22. Leben des Galilei, 1937-1938, (Galileo’nun Yaşamı); 
  23. Mutter Courage und ibre Kinder, 1938-1939, (Cesaret Ana ve Çocukları); 
  24. Das Verhör des Lukullus, 1938-1939, (“Lukullus’un Duruşması”); 
  25. Der Gute Mensek von Sezu- an, 1938-1941, (Sezuan’ın İyi İnsanı); 
  26. Herr Puntill und seın Knecht Matti, 1940, (Bay Puntila ile Uşağı Matti); 
  27. Der Aufhaltsame Aufstieg des Arturo Ui, 1941, (Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi); 
  28. Schmeik im Zvıeiten Weltkrıeg, 1942-1943, (Şvayk Hitler’e Karşı); 
  29. Der Kaukasische Kreidekreis, 1943-1945, (Kafkas Tebeşir Dairesi); 
  30. Die Antigone des Sophokles, 1947, (“Antigone”); 
  31. Die Tage der Commune, 1948-1949, (Komün Günleri); 
  32. Der Hofmeister, 1950, (“Özel Öğretmen”); 
  33. Herrnburger Bericht, 1951, (“Herrnburg’dan Haber”); 
  34. Turandot oder der Kongress der Wfisswascher, 1953-1954, (“Turandot ya da Çamaşır­cıların Kongresi”). 

Şiir: 

  1. Die Hauspostille, 1927, (“Dua Kitabı”); 
  2. Lieder Gedichte Chöre, 1934; 
  3. Svendborger Gedıchte, 1939, (“Svendborg Şiirleri”); 
  4. Flundert Gedichte, 1951, (“Yüz Şiir”); 
  5. Kriegsfibel, 1955, (“Savaş Şiirleri’). 

Roman ve Öykü: 

  1. Der Dreıgroschenroman, 1934, (Üç Kuruşluk Roman); 
  2. Kalendergeschichten, 1948, (“Takvim­den Masallar”); 
  3. Die Geschafte des Fierm Julius Casar, (ö.s.), 1957, (Bay Jul Sezar’ın İşleri). 

Kuramsal yazılar: 

  1. Schriften zum Theater, (ö.s.), 1957, (Tiyatro İçin Küçük Araç, Hurda Alımı vb. gibi kuramsal yazılar); 
  2. Theaterar-beit (Berlau, Palitzsch ile), 1952, (Tiyatro Çalışmaları). 
  3. Bertolt Brecht, 1959;
  4. R. Williams, Drama from Ibsen to Brecht, 1968.

Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, Anadolu yayıncılık, 1983

Yorumlar kapalı.