Aristoteles Mantığı hakkında bilgi: Aristoteles sadece ayrı bilimler düşüncesinin değil fakat mantık biliminin de yaratıcısıydı. Aristoteles açısından dahası, mantık ile bilim arasında yakın bir ilişki vardı; çünkü o, mantığı, bilimin ulaştığı sonuçları formüle ederken kullanılacak bir araç olarak düşünüyordu. Bu yüzden mantık düşünmenin formlarıyla ilgili bir disiplin olsa bile, Aristoteles mantığa olan ilgisini önermelerin birbirleriyle olan ilişkisini dönük bir analizle sınırlamadı. O, bir yandan da kanıtlama formlarıyla meşgul olup, doğallıkla hangi şeylerin varolduğunu ve onların neden oldukları gibi olduklarını ortaya koymada kullanılacak dil üzerinde yoğunlaştı.
Aristoteles’in analitik adını verdiği mantık bu yüzden modern zamanlarda bilimsel yöntem adı verilen şeye çok yakındı. Bilimsel yöntem ise en azından Aristoteles’in anladığı şekliyle iki şeyle ilgili olmak durumundadır: Bir argüman ya da çıkarımın (i) geçerliliği ve (ii) doğruluğu. Sözgelimi metallerle ilgili olarak şöyle akıl yürüttüğümüzü varsayalım: Bütün metaller ısıtıldıkları zaman genleşir; bakır bir metaldir; öyleyse, bakır da ısıtıldığı zaman genleşecektir. Bu argüman ya da akılyürütme geçerlidir; geçerli olduktan başka, onun sonucu da doğru bir önerme olduğu için bizi ayrıca doğruluğuyla tatmin eden bir önermedir. Fakat bir de “Bütün Türkler sporcudur; Ahmet bir Türktür; öyleyse, Ahmet de bir sporcudur” diyerek çok yalın bir akılyürütmede bulunduğumuzu varsayalım. Bu ikinci akılyürütme de en azından birincisi kadar geçerli bir argüman meydana getirir.
Ama onun büyük öncülü doğru olmadığı için sonucu da doğru değildir. Bu açıdan bakıldığında, mantık bizi hatalı düşünmekten, yanlış akılyürütmekten alıkoyacak kuralları ortaya koyan bir disiplin olarak gelişir. Argümanların, akılyürütme ya da çıkarımların formel yönlerini ele alıp inceleyen Aristoteles, bizi hatalı düşünmekten alıkoymaya yarayan mantık kurallarının, doğru öncülleri bulup çıkarmamızı doğallıkla sağlayamadığını belirtmeye özen gösterir.
Buradan da anlaşılacağı üzere, argümanları veya çıkarımları formel yönleriyle incelemek, öncelikle onların geçerliliklerine bakmak, geçerli düşünme kalıplarını ortaya çıkarmak anlamına gelir. Bununla birlikte, böyle bir formel inceleme, birtakım sembollerin kullanılmasını gerektirir. Başka bir deyişle, burada argümanın içeriğini, çıkarımın konusunu oluşturan şeylerden ya da sınıflardan söz etmek yerine; kendi başına anlamlı olmasa bile, seçtiğimiz şey ya da nesne sınıfının yerini tuttuğu kabul edilen bir harf ya da başka bir işaret kullanılır. İşte söz konusu örnekleyici veya serimleyici semboller sayesinde yani değişkenlerle, argüman ya da çıkarım, diğer bireysel argümanların da uydurulabileceği veya kendisiyle sınanabileceği bir formül ya da çerçeve şeklini alır. Başka bir deyişle, burada da form ya da biçimi öne çıkaran Aristoteles’e göre, akılyürütme ya da çıkarımların formları, ancak bu sembollerle ortaya konabilir.
Bu, düşünce tarihinin çok büyük önem taşıyan icatlarından birisidir. Aristoteles’i mantığın kurucusu yapan şey, biraz da daha ortaya çıkış aşamasında bile cebirsel notasyonla benzerlik gösteren, son yüz elli yıl içinde sınırsızca geliştirilen bu sembol ya da değişken kullanımıdır. Şu halde, Aristoteles her şeyden önce düşüncemizin ifadesinin kendi içinde bağımsız özel bir bilimin konusu olduğunu düşünen; ikinci olarak da düşünme biçimlerimizi içeriğinden yalıtılmış olarak ele alan ilk kişi olduğu için mantığın kurucusu olmak durumundadır.
Kategoriler – Aristoteles Mantığı
Bir sözcüğün onunla ifade edilmek istenen gerçeklikle ilişkilendirilmediği sürece doğru kullanılmış olmayacağını; bir sözcük belirsiz anlamlı veya muğlak bir biçimde birden çok şeyi anlatmak için kullanıldığı takdirde, onun çeşitli anlamlarının birbirlerinden dikkatlice ayırt edilmesi gerektiğini öne süren Aristoteles, Kategoriler adlı eserini var olmanın ne olduğu, ne anlama geldiği konusundaki çeşitli düşünceleri tartışmaya ayırır ve işte bu bağlamda, meşhur kategoriler öğretisini ortaya koyar. Aslında, kategori öğretisinin temelinde, pek çok Platon ve Aristoteles yorumcusuna göre, Akademi’nin özerk varlık ile göreli varlık ayrımı bulunur. Buna göre, metafizik bir öğretiden tek tek nesnelere ilişkin bir betimlemeye geçen Aristoteles, bu çerçeve içinde, özerk veya kendinden kaim olanı şeyin kendisi ve özsel özellikleriyle sınırlarken, göreli olarak var olanı ya da başka bir şeye bağlı olanı, o şeye yüklenebilen ilineksel özelliklerle ifade eder.
Aristoteles’e göre, var olmak öncelikle töz yani çeşitli nitelik ya da yüklemlerin dayanağı olmaktır. Var olmak, kendi varlığını devam ettirmek için başka bir şeye ihtiyacı olmayan (i) töz (örneğin, insan), ilk ve temel kategoridir. Tözü sonraki belirlenimler açısından dayanak olarak alan Aristoteles, metafiziksel açıdan onu özelliklerin taşıyıcısı, mantıksal olarak da yüklemlerin kendisine izafe edilebildiği özne diye tanımlar.
Özü ile kaim olan bir şey olarak tözün dışında dokuz kategori daha olup, onlar toplam ilinekler olarak anlaşılırlar. Bunlar, şeylerin değişme ve oluş içindeki bütün özelliklerini kavramayı sağlayan temel yapıtaşları olup, ancak töze bağlı olarak var olabilirler. Aristoteles, geri kalan dokuz kategoriyi, töz-ilinek kavrayışı içinde şöyle sıralar: (ii) Varolanların birliğini ve art arda gelişini ifade eden nicelik (örneğin, iki dirsek uzunluğunda); (iii) bir töz ya da şeyin nasıl olduğunu bildiren nitelik (örneğin, beyaz); (iv) varlığı başka şeylere bağlı olanın durumunu ortaya koyan bağıntı (örneğin, çift); (v) “nerede?” sorusunun cevabı olan kategori olarak mekân ya da yer (örneğin, Lise’de); (vi) “ne zaman?” sorusunun yanıtı olan kategori olarak zaman (örneğin, “dün”); (vii) bir şeyin kendisinin ya da belirli parçalarının içinde bulunduğu mekânın belirli parçalarıyla hizalı ve uyuşma içinde olması anlamında durum (örneğin, “oturmaktadır”); (viii) bir şeyin başka bir şeyle olan belli bir ilintisi olarak sahip olma (örneğin, “ayakkabılı”); (ix) etki eden bir şeyin başka bir şeyi etkilediği zaman, etki edene arız olan durum olarak etkinlik (örneğin, “kesiyor”); (x) etkiye maruz kalan şeyin durumunu ifade eden edilginlik (örneğin, “kesiliyor”).
Kategorilerle ilgili sınıflamada iki temel ölçüt, sırasıyla tikel-tümel ve töz-ilinek karşıtlığını kullanan Aristoteles, açısından ilk ve temel kategori tözdür. Özellikle mantıksal bakış açısından “var olmak” onun gözünde, hakkında konuşulabilecek ve tam olarak tanımlanabilecek bir şey olmak anlamına gelir. Kendisi için “var olmanın”, hakkında konuşulabilecek, yüklemlerin konusu olabilecek bir şey olmak anlamına geldiği Aristoteles’te demek ki gerçekten var olan, Platon’da olduğu gibi tümeller değil de bireylerdir, “şu” diye gösterdiğimiz belirli bir doğaya sahip olan varlıklardır. Töz, toplam ilinekler olarak geri kalan dokuz kategorinin, yani nicelik, nitelik, bağıntı, yer gibi kategorilerin, temel nitelik ya da yüklemlerin kendisine yüklenebildiği öznedir. Buna göre, onda var olmak belirli türden bir töz olmaktır.
Özellikle varlık kategorilerini temele alan mantıksal bir bakış açısından, töz Aristoteles’te bireye, bireysel varlığa indirgenir. Başka bir deyişle, onda gerçekten var olan, bireysel varlık olarak birinci dereceden tözdür. O, yani birinci dereceden töz bir özneye yüklenemeyen, bir özne hakkında tasdik edilemeyen fakat başka her şeyin kendisine yüklendiği, kendisi hakkında başka her şeyin tasdik edildiği şeydir. Buna karşın, bir özneye yüklenen şey, onun üyesi olduğu tür ya da cinstir: Örneğin “Ahmet insandır” önermesinde gerçekten varolan şey olarak Ahmet birinci dereceden töz, buna mukabil Ahmet’in üyesi bulunduğu insan türü de ikinci dereceden töz olmak durumundadır. Onlar varlıklarını birinci dereceden tözden alırlar. Öte yandan, bir öznede mevcut olan şey onun nitelikleridir; örneğin, beyazlık ya da cesaret Ahmet’te mevcut olan niteliklerdir.
Önerme – Aristoteles Mantığı
Dilin en küçük biriminin sözcük olduğunu söyleyen Aristoteles, sözcüğün karşımıza isim ve fiil olarak iki farklı şekilde çıktığını ifade eder. O, ismin bir gönderimi olduğunu ama fiilin özne hakkında bir şeyler söylediğini ve buna ek olarak zamanı gösterdiğini belirtir. İkisinin yegâne ortak noktası, onların doğruluklarından söz edilememesidir. Yalnızca cümlelerin bir doğruluk değerine sahip olabileceğini fakat bunun bütün cümleler (örneğin, dilek veya soru kipindeki cümleler) için geçerli olmadığını dile getiren Aristoteles’e göre, sadece haber kipinde olan cümleler, yani hüküm veren, bir şeyin var ya da vakıa olduğunu veya olmadığını bildiren yargılı cümleler veya önermeler bir doğruluk değeri alabilir.
Bir önerme basit veya bileşik (veya modern terminolojiyle ifade edildiğinde, atomik ya da moleküler) olabilir; bununla birlikte, Aristoteles açısından ideal basit önerme olup, o işte bu bağlamda doğruluk anlayışının, doğru önermenin dile getirdiği veya karşılık geldiği olguyla aynı yapıya sahip olduğunu ifade eden mütekabiliyetçi doğruluk anlayışı olduğunu gözler önüne serer. Buna göre, doğruluk cümle ya da önermelerin bir özelliği ve gerçekliğin bir fonksiyonu olup, gerçekte olanı olduğu gibi yansıtan; yani gerçeklikte birleşik olanı birleşik, ayrı olanı da ayrı gösteren önerme doğrudur.
Onun bakış açısından, önerme bir yargının dil ile ifadesi olup, yargı da iki fikir, yani konu ile yüklem arasında bir ilişki kurmak, bir fikri diğerinde doğrulamak yahut reddetmekten oluşur. Bir önermede konu, yüklem ve bu ikisini birbirine bağlayan kopula olmak üzere üç öğe bulunur.
Önermeler nitelikleri bakımından sınıflandırıldığında, onların olumlu ya da olumsuz oldukları söylenir. Öte yandan, önermeler bir de konunun niceliğine göre çeşitlenirler. Buna göre, önermenin konusu veya öznesi tümel ise yani konu olan terim (“Tüm insanlar ölümlüdür” örneğinde olduğu gibi) bir sınıfın tüm bireylerini içine alıyorsa, ona tümel önerme denir. Buna mukabil, konu (“Bazı insanlar öğrencidir” örneğinde olduğu gibi) bir sınıfın bir kısmını içine alıyorsa, ona tikel önerme adı verilir.
Sonuçta, ortaya dört tip önerme çıkar: (i) A-Tümel olumlu; (ii) E-Tümel olumsuz; (iii) I-Tikel olumlu; (iv) O-Tikel olumsuz.
Tanım, Hassa, Cins ve İlinti – Aristoteles Mantığı
Aristoteles kategorileri ortaya koymanın yanında, bir önermede yüklemin öznesiyle, töz-ilinek ilişkisi dışında, ilişkilendirilebilmesinin alternatif yollarını ele alır. Aristoteles düşüncesinin genel çerçevesini vermek bakımından önem taşıyan bu ayrım, klasik mantığa beş tümel olarak dahil olmuştur.
Aristoteles’e göre, tanım, hassa, cins ve ilinti dört yüklem veya betimleyici formül tipi oluşturur; öyle ki bir önermede bunlardan biri veya daha fazlasının konu hakkında söylenmesi gerekir. Bunlardan tanım konunun özünü ortaya koyar, onun ifadesiyle “o şey olmanın ne olduğunu” ifade eder. Hassa ise başka hiçbir şeye değil de konuya zorunlulukla ait olan ama onun özünün bir parçasını oluşturmayan, dolayısıyla tanımında da yer almayan bir yüklem ya da özelliktir. Başka bir deyişle, hassa bir türe veya kişiye ait olup, aynı cinsten diğer bir tür ve şahısta bulunmayan sıfattır. Hassa türün ikinci dereceden özelliklerine tekabül ettiği için o varlıkları betimler ve sınıflarken önemli olmayan bireysel bir nitelik olarak görülür.
Cins, bütün özgül ayrım ya da türsel farklılıklarına rağmen, birkaç türe ortak olarak yüklenebilen ve dolayısıyla, onların varlıklarının bir parçası olarak görülen genel yapıya karşılık gelir. Altında türlerin sıralandığı genel çerçeve olarak cinsten, her ne kadar o tanımın tümünü meydana getirmese de tanımda söz edilmesi gerekir. Nitekim “İnsan bir hayvandır” demek insanı tanımlama doğrultusunda belli bir adım atmayı ifade etmekle birlikte, insandan başka hayvan türleri de bulunduğu için tanımlanan şeyin cinsini vermek hiçbir zaman yeterli olmaz. İlinti ise bireylerde geçici olarak bulunmakla birlikte, varlığı bireyin varlığına bağlı olmayan, diğer bireylerin de paylaştıkları özelliklere denir. Örneğin, insanın sakat, gülün solmuş olması bir ilintidir. Zira sakatlık ve solgunluk sadece insana ve güle has olmayıp, diğer birçok canlıda da olabilecek özelliklerdir.
Aristoteles Mantığı
Önermenin yapısını ve özelliklerini, yüklemin konuya bağlanma şekillerini ele alan Aristoteles, daha sonra Analitikler’de bir mantık sistemine doğru yol alır. Sonuçta ortaya çıkan sistem, bir özne-yüklem mantığıdır. Buna göre, nasıl ki önerme terimler arasındaki ilişkiyi gözler önüne seriyorsa, çıkarım ya da en azından iki öncülden hareket ederek bir sonuca ulaşan akılyürütme söz konusu olduğunda, önermeler arasındaki mantıksal ilişkilerin ortaya çıkarılmasına ihtiyaç duyulur. Buna göre, onun mantık kuramı veya özne-yüklem mantığı, tümdengelimsel akılyürütme veya tasım, yani iki öncülle bir sonuca ulaşan çıkarımları konu alan Analitikler’de ortaya konur. Basit ya da kategorik bir tasımda geçerli çıkarımlar, sadece geçerlilikleri açısından ama sonuçların doğruluk değerine hiç bakılmaksızın incelenir; oysa, apodeiktik ya da kanıtlayıcı tasım, doğru öncüller üzerine kurulduğu için doğru olmak zorunda olan tasımdır. Diyalektik bir tasım ya da argüman ise doğru olduğu kabul edilen, koşullu olarak doğru varsayılan çelişik öncüllerden hangi sonuçların çıkarsanabileceğini inceler. Bu üç tümdengelimsel akılyürütme ya da çıkarım biçimi arasındaki farklılıklar, Aristoteles’te, çıkarımın formuna değil de daha ziyade doğruluk değerine bağlıdır. Buna göre, Birinci Analitikler’de araştırma geçerli çıkarıma dönük bir araştırma olup konu doğallıkla tasım formundan meydana gelir. İkinci Analitikler’de ise Aristoteles’in bilim kuramı yer alır; o, burada hangi çıkarımların doğru olduğunu inceler ve dolayısıyla, konuyu apodeiktik tasım ya da bilimsel çıkarım oluşturur. Diyalektik tasım ise Topikler’de, formel olmayan mantık tarafından araştırılır. Buna göre, formel mantığın her zaman geçerli ya da doğru olan önermelerle ilgilendiği yerde, formel olmayan mantık olumsal olgularla ilgili önermeleri ele alır.
Kaynak: Felsefe Tarihi, Ahmet Cevizci – Aristoteles Mantığı
Yorumlar kapalı.