Cevdet Paşa kimdir? Hayatı ve eserleri

kihaes 05/18/2017 0

Cevdet Paşa kimdir? Hayatı ve Eserleri: (1823-1895) Osmanlı tarihçi ve hukukçu. 1774- 1826 arasını kapsayan bir Osmanlı tarihi yazmış, Mecelle’nin hazırlan­masında büyük rol oynamıştır. Ahmed Cevdet Paşa, 27 Mart 1823’te Lofça’da (bugün Bulgaristan’da) doğdu, 27 Mayıs 1895’te İstanbul’da öldü, ilköğrenimini Lofça’da yaptıktan sonra, 1839’da İstanbul’a gelerek Fatih’deki Papasoğlu Medresesi’ne girdi. Bir yandan da dönemin ünlü bilginlerinden özel dersler aldı. Medrese öğrenimini 1844’te bitirerek Premedi kazası (bugün Arnavutluk’ ta) kadılığına atandı. 1845’te İstanbul ruûsu olarak müderris oldu. Cevdet Paşa’nın devlet görevlerinde hızla yüksel­mesi 1846’da başlar. Bu yıl, Sadrazam Mustafa Reşid Paşa’nm yanında görevlendirildi, 1848’de Bükreş’e gönderildiğinde burada Fuad Paşa ile tanıştı. Bu tanışma ilerde verimli bir işbirliğine dönüştü. 1850’de Meclis-i Maarif üyeliği ile birlikte Darü’l-Muallim’in müdürlüğüne atandı. 1851’de yeni kurulan Encümen-i Dâniş üyeliğine getirildi. Bu kurulca Osmanlı Devleti’nin 1774’ten sonraki tarihini yazmakla görev­lendirildi.

Tarihinin ilk üç cildini tamamladığı 1855’te vakanüvisliğe atandı, ilmiye sınıfıyla da bağını sür­dürdüğünden 1856’da Galata Mollası oldu. 1857’de Mekke payesini aldı. Aynı yıl Meclis-i Ali-i Tanzimat üyeliğine getirilince, önde gelen devlet adamları arasına katıldı, en önemli eseri olan Mecelle’nin hazırlıklarına da bu dönemde başladı. Kendisine 1858’de vezirlik ve Vidin valiliği önerilmesine karşın, sivil rütbe istemeyerek ilmiye sınıfına bağlı kalacağını açıkladı. Öte yandan başta şeyhülislamlar olmak üzere bu sınıfın önde gelenleri fiilen ilmiye görevinde bulunmadığı gerekçesiyle yükselmesini sürekli engel­liyorlardı.

Sadrazam Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa ile çıktığı Rumeli gezisinde onun takdirini ve güvenini kazana­rak 1861’de İstanbul payesine yükseldi. Aynı yıl, Meclis-i Âli-i Tanzimat ile Meclis-i Valâ-yı Ahkâm-ı Adliye’nin birleştirilmesiyle oluşturulan Meclis-i Vâlâ üyeliğine atandı. Yine aynı yıl geniş yetkilerle ve olağanüstü komiser olarak İşkodra’da meydana gelen olayları yatıştırmak ve yörede gerekli düzenlemeleri yapmakla görevlendirildi. 1862’de Anadolu kazaskerliğine yükselerek, Bosna Hersek müfettişliğine atandı.

Bir yıldan fazla süren bu görevi sırasında yörede önemli hukuki ve idari düzenlemeler yaptı. Bu görevden dönüşünde Meclis-i Vâlâ’daki göre­vini sürdürdü. 1865’te Adana, Gaziantep, Hatay ve Maraş yöresinde sürüp giden huzursuzlukları ortadan kaldırmak amacıyla kurulan Fırka-i İslahiye’ye olağan­üstü komiser olarak atandı. Fırka-ı İslahiye, yörede yaygın olan göçebe aşiretleri toprağa yerleştirmeye çalıştı ve birtakım reformlar gerçekleştirdi.

İlmiye sınıfından daha fazla yükselemeyeceğini hazırlanması anlayınca 1866’da vezirliği kabul etti ve vakanüvislikten de ayrıldı. Aynı yıl Halep valiliğine atandı. 1868’te yeni kurulan Divan-ı Ahkâm-ı Adliye baş­kanlığına getirilince İstanbul’a döndü. Bu görevde iken adalet örgütünü yeniden düzenlemeye çalıştı. En önemlisi de bu kuruldan Mecelle’nin yazılması kararı­nı çıkarttı. İki yıl içinde Mecelle’nin ilk dört kitabını hazırlamışken kısa bir süre için Hüdavendigâr (Bursa) valiliğine atandı. Yokluğunda hazırlanan beşinci ve özellikle altıncı kitabın büyük eleştirilere uğraması üzerine, 1871’de Şurayı Devlet Tanzimat Dairesi başkanlığı ile birlikte yeniden Mecelle Cemiyeti başkanlığına getirildi. Bundan sonra kısa aralıklarla çeşitli görevlere atanmasına karşın yazımın bitimine değin Mecelle Cemiyeti ile bağını kesmedi.

Mahmud Nedim Paşa’nın 1871’deki kısa süren sadrazamlığında görevden alındı ama yerine geçen Midhat Paşa, Cevdet Paşa’yı yeniden Mecelle Cemi­yeti başkanlığına getirdi. Ocak 1873’te Şura-yı Devlet üyeliğine, Şubat 1873’te evkaf nazırlığına, Nisan 1873’te de maarif nazırlığına atandı. Nisan 1874’te Şura-yı Devlet başkan yardımcılığına getirildi. Kasım 1874’te Yanya valiliğine atandı. Haziran 1875’te yeniden maarif nazırı, Kasım 1875’te de adliye: nazırı oldu. Ancak yeni sadrazam Mahmud Nedim Paşa’yla anlaşamadığından Nisan 1876’da Suriye valiliğine atandı. Henüz görev yerine gitmeden sadrazam deği­şince yeni hükümette üçüncü kez maarif nazırlığına getirildi.

  1. Abdülhamid’in tahta çıkmasından sonra Ka­sım 1876’da adliye nazırı olarak, Kanun-ı Esasi’nin hazırlık çalışmalarına katıldı. Ardından dahiliye na­zırlığına, Aralık 1877’de evkaf nazırlığına, Şubat 1878’de de Suriye valiliğine atandı. Kasım 1878’de bu

görevden alındıktan kısa bir süre sonra ticaret Tarihçiliği nazırlığına getirildi, Ekim 1879’da da yeniden adliye nazırı oldu. Midhat Paşa’nın yargılanması, Hukuk Mektebi’nin açılması gibi önemli olaylar da bu görev dönemine rastlar. Kasım 1882’de ayrıldığı adliye nazırlığına, Haziran 1886’da yeniden getirildi. Dört yıla yakın bir süre görev yaptıktan sonra Mayıs 1890’da istifa etti. Bundan sonra nazırlık görevi kabul etmedi ve ölümüne değin bir çeşit danışma kurulu niteliğindeki Mecâlis-i Aliye üyeliğinde bulundu.

Cevdet Paşa, II. Mahmud, Tanzimat, I. Meşruti­yet ve II. Abdülhamid dönemlerini kapsayan uzun yaşamı boyunca getirildiği resmi görevlerde yalnızca bir uygulayıcı, bir yürütücü olmamış, başında bulun­duğu örgütleri yeniden düzenleme, bunları hukuki temellere oturtma yolunda ciddi ve başarılı çalışmalar yapmıştır. Bu bakımdan tarihçi, dilci, eğitimci, hu­kukçu kişiliğinin ilk etkin çabaları hukuk alanında görülür.

1856’da dış ticaret işlemleri düzenlemeyi amaçlayan Metn-i Metin komisyonu üyeliğine getirildikten sonra hukuk sorunlarıyla daha çok ilgilenmeye başla­dı. 1857’de katıldığı Meclis-i Ali-i Tanzimat’ta çalış­maları daha da derinleşti. Bu dönemde hazırlanmasına katıldığı yasalar arasında Ceza ve Arazi Kanunnamesi ile Tapu Nizamnamesi sayılabilir. Bu arada o güne kadar çıkarılmış yasa, tüzük ve yönetmeliklerin ilk kez bir araya getirilip 1863’te Düstur adı altında yayımlanmasını sağladı. 1868’de getirildiği Divan-ı Ahkâm-ı Adliye Reisliği görevinde ise divanın görev ve yetkilerini yeniden düzenledi. Temyiz ve İstinaf mahkemelerinin temelini attı.

Bu dönemde giriştiği en büyük iş kuşkusuz Mecelle’nin hazırlanmaya başlanmasıdır. Tanzimat’la başlayan Batı yasalarını çeviri ya da uyarlama yoluyla alma eğilimi o dönemde de büyük tepkilere yol açmıştı. Cevdet Paşa’nın da içinde bulunduğu grup, Batı yasalarının Osmanlı toplumuna uygunluğunu şüpheyle karşılıyordu. Gerçi bu arada birçok yasa (ceza ve ticaret yasaları gibi) çevrilip uygulamaya konulmuştu ama, yeni düzenlemeler bekleyen birçok alan da boştu. Ali Paşa’nın özellikle Medeni Hukuk alanındaki boşluğu, Fransa Medeni Kanunu’nun çev­rilip uygulamaya konulmasıyla giderilebileceği yo­lundaki önerisi büyük tepkilere yol açtı. Şirvanizade Rüşdü Paşa, Fuad Paşa ve Cevdet Paşa’nın başını çektiği grup, buna karşı, toplumun geleneklerine uygun bir medeni kanunun kaleme alınabileceğini savunarak bunu kabul ettirdiler.

İslam Hukuku tarihinin ilk kanunlaştırma (tedvin-codification) hareketi olan Mecelle böyle bir tartışma sonunda ortaya çıktı. Cevdet Paşa’nın baş­kanlığında dönemin 14 hukuk bilgininden oluşan Mecelle Cemiyeti, 1868’den 1876’ya değin süren çalışmalar sonunda Mecelle’yi oluşturan 16 kitabı hazırlayıp yayımladı. Bu 16 kitap, Medeni Hukuk kurallarının tümünü kapsamaz, büyük ölçüde Borçlar ve Yargılama Usulü Hukuku ile ilgili kurallara yer verir. Ayrıca İslam Hukuku’na dayanmasına karşın şer’i mahkemelerce değil nizamiye mahkemelerince uygulanmıştır. Geride kalan bölümlerin sonradan hazırlanması öngörülmüşse de 1917’de çıkan Hukuk-ı Aile Kararnamesi hariç bu hiçbir zaman gerçekleşti­rilememiştir.

Cevdet Paşa’nın ikinci önemli yanı tarihçiliğidir. Encümen-i Dâniş’çe görevlendirildiği 1851’den ölü­müne değin tarih konusundaki çalışmaları hep sür­müştür.

En ünlü eseri olan Tarih-i Cevdet, 1774-1826 arasını kapsayan bir Osmanlı tarihidir. Eserin yazı­mında Doğu ve Osmanlı kaynaklan kadar Batı kaynaklarını da kullandığını söylemekte ise de kay­naklar bölümünde bunu doğrulayacak izler yoktur. Ancak tarihin gereğini ve önemini açıklamaya çalıştığı giriş bölümünde Buckle, Michelet ve Montesquieu gibi tarihçi ve düşünürlerin etkisini görmek mümkün­dür. Dil ve uslüp bakımından, geleneksel tarih yazımı ile Tanzimat nesrinin yeni bir bireşimi görünümünde­dir. Geleneksel Osmanlı tarihçileri gibi olayları yıl yıl anlatır, güçlü seci ve tahkiye örnekleri verir. Yer ver giriştiği neden-sonuç ilişkisi ile ilgili açıklamalarda, yorumlarda ise büyük ölçüde İbn Haldun’un etkisi görülür.

Cevdet Paşa’ya göre tarih bugünü aydınlatan geçmiştir. Tarihçinin görevi olayları belli bir tarih dilimi içerisine oturtarak nedenlerim ve sonuçlarını araştırmaktır. Toplumlar da sürekli değişme halinde­dirler. Değişime uymayan toplum çöker. Toplumların yükselmesi ve sağlıklı olarak değişmesi aralarında­ki asabiyet’e (dayanışma) bağlıdır. Uygarlık, Tanzi­matçıların öngördüğü gibi ulaşılmaya çalışılacak bir ideal değil, her toplumun ulaştığı ya da ulaşacağı bir aşamadır. Uygarlıklar birbirinin mirasçısı olarak gelişir ve hiçbir zaman ölümsüz değildir.

Tarih-i Cevdet’ten başka vakanüvisliği dönemin­de kaleme aldığı Tezâkir adlı yapıtı ile 2. Abdülhamid’in isteği üzerine yazdığı Mâruzât da önemlidir. Tezakir-i Cevdet, 1839-1872 arasını kapsar. 40 cüze ayrılmış yapıtın sonunda Cevdet Paşa’nın özyaşam öyküsü yer alır. 5 cüzden oluşan Mâruzât ise, 1839-1876 arasında meydana gelen önemli siyasi olayların bir tahlili ve değerlendirilmesi niteliğinde­dir. I. cüzü kayıptır. Cevdet Paşa ayrıca, özellikle halk için Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-ı Hulefa adlı klasik bir İslam tarihi de kaleme almıştır.

Dilcilik alanında daha çok öğretime yönelik çabalar harcayan Cevdet Paşa, bu amaçla Fuad Paşa ile birlikte Kavaid-i Osmaniye adlı gramer kitabını yazmıştır. Osmanlıca’nın üç dilden oluştuğunu ilk kez açıklayan ve buna göre yazılan kitap, uzun yıllar tüm gramer kitaplarına örneklik etmiştir. Okuma- yazmanın yaygınlaşması için dilde sadeleşmenin gere­ğine inandıktan sonra Cevdet Paşa, kendi kitaplarında da bu gereğe uymaya çalışmıştır.

Cevdet Paşa, Tanzimat döneminin en etkin devlet ve fikir adamlarındandır. Tanzimat Batıcılığı ile geleneğe bağlılığı uzlaştırmaya çalışmış, taklitçilik ve aktarmacılık yerine muhafazakâr bir reformculuğu savunmuştur. Avrupa karşısında sürekli eziklik du­yan Tanzimat aydınlarına İslamiyet’in ve Osmanlı Devleti’nin de birçok üstün yanları olduğunu göster­meye çalışarak yeni bir sentez aramanın gereğine işaret etmiş, bunun bazı örneklerini de vermiştir.

Cevdet Paşa Eserleri:

  1. Medbal-i Kavaid, 1852;
  2. Tarih-i Cevdet, 12 cilt, 1855-1884;
  3. Beyanü’l-Unvan, 1857
  4. Malumat-ı Nafia, 1862;
  5. Kavaid-i Osmaniye, 1864;
  6. Takvimü’l- Edvar, 1870;
  7. Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa, 6 kitap, 1874-1889;
  8. Miyar-ı Sedad, 1876;
  9. Adab-ı Sedad, 1877;
  10. Belagat-ı Osmaniye, 1881;
  11. Kırım ve Kafkas Tarihçesi, 1890;
  12. Tezâkir, (ö.s.), C. Baysun (yay), 4 kitap, 1953-1967;
  13. Mâruzât, (ö.s.), Y.Halaçoğiu (yay), 1980.

Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, Cilt 25, Anadolu yayıncılık.

Cevdet Paşa kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi: (1822-1895) Cevdet Paşa, devrinin aydın bir bilim adamıydı. Tarih ve hukukta uzmanlığı vardı. 1868 de Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye’nin başkanlığına atan­mıştı. Bu işiyle Adalet Bakanlığı görevini yapmış oluyordu. Nitekim daha sonra Adalet Bakanlığı kurulunca bu ünvanı aldı. Âli Paşa, Fransız medenî yasasının kimi bölümlerinin adapte edilmesini istiyordu. Ancak Cevdet Paşa İslâm geleneğine bağlı kalmayı yeğliyordu. Bununla birlikte sunuş ve biçim bakımından yeni, öz bakımından Şeriata dayanan bir yasa hazırlamayı kabul etti. Onun başkanlığını yaptığı bir kurul tara­fından hazırlanan yasa, hukuk açısından büyük bir yenilik sayılır. Çün­kü Mecelle, zamanın gereksinmelerine cevap arayan maddeleri içermek­tedir. İslâm Hukuku açısından dünya işlerinin biçimsel olarak dinden ayrılışı da Mecelle ile olmuştur. Cevdet Paşa, genellikle İbn Haldun’un tarih felsefesinin etkisinde kalmıştır. Her devletin canlı bir vücût gibi sınırlı bir ömrü olduğuna inanan Cevdet Paşa, Batıya açılmanın devleti kurtaramayacağı düşüncesinden esinlenmiş ve İslâm ilkeleri çerçevesinde yeniliğe taraftar olmuştur. Ona göre tapınmaya ve dinsel inançlara dev­let karışamaz, kul ile Allah arasına başkası giremez. Dinde zor ve baskı olamaz. Her kul başka biri hakkında kötü zanda bulunamaz. Hüküm Allah’a aittir. Mecelle’de, zaman değiştikçe kimi hükümler değişir, ilkesi yer almıştır.

Cevdet Paşa ’ya göre devletin gelişme, olgunlaşma ve çökme dönem­leri yardır. İnsanlar bir arada yaşayabilmek için yardımlaşmalardır. İlk insanlar kabile hayatı yaşamışlar, daha sonra köylere yerleşmişlerdir. İnsanlar devlet kurdukları zaman daha çok uygarlaşmalardır. Bir sul­tanın buyruğuna uyan insanlar aralarında iş bölümü yapmışlardır. Böylece tarım, sanayi ve sanat dalları gelişerek uygarlıklar kurulmuştur. Ancak her devletin bir zaman sonra kuvvetten düştüğü ve zayıfladığı da görülür. Devlet canlı bir beden gibi durmadan tavır değiştirir. Cevdet

Paşa’ya göre devletin çökme hali kimi zaman duyulmayacak kadar giz­lidir. Kimi zaman duyulur ve görülür ve fakat ilacının bulunması zor­dur. Çökmeğe başlıyan bir devleti, bir süre daha bilgece önlemlerle yeni­leştirmek ve devam ettirmek olanak içindedir. Ancak bu, çok az rast­lanan bir durumdur. Çökme aşamasına gelmiş olau bir devleti kurtar­mak çoğu kez olanaksızdır.

Cevdet Paşa ’ya göre Batı’da ruhanî hükümetler ve cismanî hükü­metler vardır. Papanın hükümet üyeleri İsa’yı temsil ettiklerini söy­lerler. Cismanî yahut maddî hükümetler ise Mutlakiyet, Meşrutiyet ya da Cumhuriyet biçiminde olur. Ancak Cevdet Paşa, bunların hepsinin kötülükleri yok edemeyeceğini düşünür. Hele Cumhuriyeti hiç benim­semez. Fransadaki Cumhuriyet yönetiminin halkı usandırdığından söz eder.

Cevdet Paşa

Cevdet Paşa, İslâmiyet Hükümetini savunur. Onu her türlü karı­şıklıktan ve ayrdıktan uzak bir devlet biçimi olarak görür. Padişah, sal­tanatı ve hilâfeti birleştirerek ınüslümanların önderi ve Şeriat’ın ko­ruyucusu olmuştur. Demek oluyor ki Cevdet Paşa ’ya göre yeryüzünde en iyi devlet biçimi, İslâmiyet esaslarına bağlı olanlardır. Hıristiyan dev­let biçimleri karışıklıklara ve bozukluklara neden olmaktadır. Bu nedenle gerilemeğe başlamış olan Osmanlı Devletini Batı’yı örnek alarak değil, kendi âlemindeki değerlerden yararlanarak yenileştirmek ve güçlendir­mek yerinde olur. Cevdet Paşa. Mecelle’yi hazırlarken Cemiyet-i İlmiyye toplantılarında Hanefî mezhebine bağlı kalmağa çalışmıştır.

Cevdet Paşa’nın bilimsel çalışmaları arasında şu yapıtları da var­dır: Tarih-i Cevdet Kısas-ı Enbiya ve Tevarîh-i Hulefa, Tezakir-i Cev­det, Mukaddime-i Ibn Haldun ( İbn Haldun’un ünlü Mukaddimesiyle Tarihinin bir bölümünün çevirisidir), Kırım ve Kafkas Tarihçesi. Maru­zat.

Kaynak: Türk Düşünce Tarihinde Felsefe Hareketleri, Prof. Dr. İbrahim Agah ÇUBUKÇU, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi yayınları, 1986, ANKARA

Yorumlar kapalı.